tag:blogger.com,1999:blog-41028879599001313992024-03-14T21:24:17.483+03:00Kadın ve AileKadın ve Aile yaşamıVEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.comBlogger4126125tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-8299015354937234512024-02-15T23:33:00.000+03:002024-02-15T23:33:55.824+03:00Kadınların yaşadığı vajina akıntısını hafife almayın!<span style="font-family: inherit;"><b><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3hiGE0qIuAuXDpUWIaJCc7DK0Yo4vWvpaaVxg7mMNeR9jt26NhngtIDjRCh1nSWvCbFkIkf9HiHYe7licipOtVPVxGP0X3eMZXgx8a1tFkPj0SWoMyUL4lkTRAPIGG2WtREqducwovaB_havqscVk5vgg34NcTWtIDGWl4IL-WgPyxJGLGlckM4Zukg/s800/vajinal-akinti-1.webp" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Kadınların yaşadığı vajina akıntısını hafife almayın!" border="0" data-original-height="500" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3hiGE0qIuAuXDpUWIaJCc7DK0Yo4vWvpaaVxg7mMNeR9jt26NhngtIDjRCh1nSWvCbFkIkf9HiHYe7licipOtVPVxGP0X3eMZXgx8a1tFkPj0SWoMyUL4lkTRAPIGG2WtREqducwovaB_havqscVk5vgg34NcTWtIDGWl4IL-WgPyxJGLGlckM4Zukg/s16000/vajinal-akinti-1.webp" title="Kadınların yaşadığı vajina akıntısını hafife almayın!" /></a></div><br /><span>Kadınların en sık adet dönemleri öncesinde yaşadıkları vajinal akıntının aslında pek çok enfeksiyonun belirtisi olabileceğini biliyor muydunuz?</span></b><br /><br />Kadınların yaşadığı vajina akıntısı, nedenleri ve vajina bakımının püf noktalarını <b><u>Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Filiz Candan Topu</u></b>z’dan öğrendik.<br /><br /></span><h3 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b>Vajina akıntısı nedir?</b></span></h3><div><span style="font-family: inherit;"><b><br /></b>Adolesan dönemi ile birlikte fizyolojik olarak vajinal akıntı yoğunlaşır ve adet siklusunun değişik dönemlerine göre de farklı karakter gösterir. Örneğin siklusun ilk 2 haftası, östrojen hormonu hakimiyetine bağlı süt renginde iken, yumurtlama zamanı (28 günlük sikluslarda bu yaklaşık 14. güne denk gelir), şeffaf uzayan tarzda bir akıntı olur. Yumurtlamadan sonraki 2 haftada progesteron hormonu hakimiyetinde koyu kıvamda yapışkan ve iç çamaşırda bekleyince sarı renk alabilen bir akıntı olur. Çoğu zaman adet öncesi hafif kaşıntı şikayeti yapabilir.<br /><br />Adet dönemi öncesi ve sonrasında görülen akıntılar dışındaki kokulu, sarı-yeşil, köpüklü, kanlı, peynir ve süt kesiği şeklindeki akıntılar patolojik kabul edilir.<br /><br /></span><h4 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b>Vajina akıntısı neden olur?</b></span></h4></div><div><span style="font-family: inherit;"><b><br /></b>Vajen ph’ı asidiktir ve bu enfeksiyonlara karşı fizyolojik bir bariyer oluşturur. Bu durumu vajende bulunan laktobasil dediğimiz yararlı bakteriler oluşturur. Laktobasillerin etkilendiği antibiyotik kullanımı veya herhangi bir enfeksiyon durumunda bu asit ortamı değişir. Bu nedenle antibiyotik kullanımı sonrası, vajinal mantar enfeksiyonu sık görülür. Zararlı bakterileri etkilerken antibiyotik vajendeki yararlı laktobasiller de etkilenir. Asit ortam sağlanamaz ve candida dediğimiz mantarlar vajen florasına hakim olur. Vajinal peynirimsi akıntı ve kaşıntı şikayeti ile hekime başvurular olur.<br /><br />Yine bazı bakteriyel veya cinsel yollan bulaşan enfeksiyonlarda; sulu, kokulu, bazen kaşıntı ile birlikte akıntı olabilir. Böyle durumlarda vajinal ve servikal kültür yapmak gerekir. Rahim ağzı iltihabına neden olan Mikoplasma, üroplazma ve gonore (bel soğukluğu) enfeksiyonları gibi bulaşıcı enfeksiyonlarda eşlerin de mutlaka üroloji hekimince muayene edilmesi ve birlikte tedavi olması gerekir. Aksi takdirde enfeksiyonun tekrarlama olasılığı çok yüksektir.<br /><br />Bazen köpüklü ve kötü kokulu akıntılar olur. Bu tür vajinitlere bakteriyel vajinit diyoruz. Fakat birden fazla organizmanın sebep olduğu durumlar da olabileceği için yine de hastalarımıza kültür almayı öneriyoruz. Bakteriyel vajinitler basit bir antibiyotik tedavisi ile geçer ve eş tedavisine gerek yoktur. Fakat mantar enfeksiyonuna eğilimli olan hastalarda candida için koruyucu tedavi gerekebilir.<br /><br /></span><h2 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b>Vajinal akıntı adet öncesi artar mı?</b></span></h2></div><div><span style="font-family: inherit;"><b><br /></b>Adet öncesi progesteron hormonun etkisi ile akıntı koyulaşır ve hafif yapışkan olabilir. Hastalar en fazla akıntıyı yumurtlama zamanında hissederler. Bunun sebebi, rahim kanalının, spermlerin rahat olarak geçmesi ve tutunabilmesi için salgıladığı akıntının fazlalaşmasıdır.</span></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span><h3 style="text-align: left;"><span style="font-family: inherit;"><b>Vajina bakımının püf noktaları nelerdir?</b></span></h3><span style="font-family: inherit;">Temel nokta vajenin doğal ortamını ve ph’ını değiştirecek olaylardan kaçınılmasıdır. Bunun için;<br />*Vajeni sık sık sabunla yıkamayın. Çünkü sabun, ortamın ph’ını bazik ortama çeker; bu da enfeksiyonlara zemin hazırlar.<br />*Pamuklu iç çamaşırı giyin.<br />*Sıcak mevsimlerde içi çamaşırınızı sık sık değiştirin.<br />*Vajen bölgesini yıkamanız gerekiyorsa o bölge için özel olarak üretilmiş ph’ı ayarlı intim likidleri kullanın.<br />*Adet döneminde pedinizi sık sık değiştirin. </span><br /></div><div><span style="font-family: inherit;"><br /></span></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-67324745155562020952024-02-15T23:29:00.004+03:002024-02-15T23:29:45.144+03:00Kadın sağlığı için bu 7 belirtiye dikkat!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3simW820CVD5FQbM8NYYrtdvAu6_u1BNXg_kpMeIg0gfYVEcUZdMR44fAnYbveJp8FKBExwEoDc34X817-CwSxM1xVm5QGFdC33eeAjuFNRefGYedj5GmZ_i7O5eexriWoWS_GKsJmKKc/s1600/Kad%25C4%25B1n+sa%25C4%259Fl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1+i%25C3%25A7in+bu+7+belirtiye+dikkat%2521.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3simW820CVD5FQbM8NYYrtdvAu6_u1BNXg_kpMeIg0gfYVEcUZdMR44fAnYbveJp8FKBExwEoDc34X817-CwSxM1xVm5QGFdC33eeAjuFNRefGYedj5GmZ_i7O5eexriWoWS_GKsJmKKc/s1600/Kad%25C4%25B1n+sa%25C4%259Fl%25C4%25B1%25C4%259F%25C4%25B1+i%25C3%25A7in+bu+7+belirtiye+dikkat%2521.jpg" /></a><b>Kadınlarda hayati risk oluşturabilen hastalıklar bazen önemli belirtilerle bazen de sessizce gelebiliyor. Kadın sağlığına yönelik hastalıkların tespitinde rutin kontroller büyük önem taşıyor. </b><br />
<br />
Başta rahim, rahim ağzı, yumurtalık ve meme kanseri olmak üzere sık görülen birçok kanser türü bu taramalar sayesinde tespit edilebiliyor, erken evrede yakalanan hastalıklar da tamamen tedavi edilebiliyor. Memorial Şişli Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü'nden Op. Dr. Altuğ Semiz, kadın hastalıkların önemli belirtileri ve düzenli jinekolojik muayenenin önemi hakkında bilgi verdi.<br />
<br />
Kadın hastalıkları, yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp, bazı durumlarda hayati riske neden olabilmektedir. Özellikle bazı belirtiler kadın vücudunda bir şeylerin yolunda gidip gitmediğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu durumlar şu şekilde sıralanabilir:<br />
<br />
1 -Açıklanamayan kanama düzensizliği; kadınların stres, mevsim değişikliği gibi durumlar dışında kalan sapmaları yani 25 günden kısa, 35 günden uzun aralıklar olması<br />
2 -Adet dönemi dışında kanama olması; iki adet arasında, adet dönemi olmamasına rağmen koyu kahverengi ya da renkli kanamalar görülmesi.<br />
3-Cinsel ilişki sonrası kanama ya da lekelenme olması.<br />
4-Adet ağrılarının her zamankinden farklı, iş yerinden eve gitmek zorunda bırakacak şekilde olması.<br />
5 -İnatçı, kötü kokulu ve kanlı akıntılar görülmesi.<br />
6-Çiğ balık, çürümüş yumurta kokulu akıntı oluşması<br />
7 -Spiral kullanan kadınlarda 72 saati geçen akıntılar görülmesi durumunda vakit kaybedilmeden uzmanlara danışılmalıdır.<br />
<br />
<b>Kadın cinsiyetine özgü tüm organlar taranmalı</b><div><b><br /></b>
İstatistiklere göre, meme kanseri vakalarının büyük çoğunluğu rutin jinekolojik kontrollerde saptanabilmektedir. Birçok kadın yalnızca bir sorun yaşaması, birtakım belirtiler görmesi halinde kadın hastalıkları ve doğum uzmanına başvurmaktadır. Oysa düzenli jinekolojik muayene ile bir kadının sağlık durumu rutin kontrolden geçirilmelidir. Jjinekolojik değerlendirme için; rahim, rahim ağzı, yumurtalıklar ile genel vajina kontrolünün yanı sıra tiroit ve meme kontrolü de yapılmaktadır.<br />
<br />
<b>Altı ayda bir muayene gerekiyor</b></div><div><b><br /></b>
Rutin muayene sıklığı çok ideal koşullarda altı ay ama en azından yılda bir kez tüm bu taramaların yapılması önem taşır. Burada kişinin özellikle ailesinde daha önceden kadın hastalıkları ile ilgili bir kanser öyküsü varsa (özellikle de anne tarafında) risk artışı çok daha fazla olur. Dolayısıyla kontrol periyodunun altı ayda bir olması gerekir. Genel prosedürde özellikle meme kanseri görülme yaşının giderek düşmesi nedeniyle 25-26 yaşından itibaren her genç kızın yılda bir kez meme ultrasonu çektirmesi, altı ayda bir elle muayene tavsiye edilir.<br />
<br />
<b>Rahim ağzı kanserini yakalıyor: PAP Smear testi</b></div><div><b><br /></b>
Jinekolojik muayene kapsamında yapılan taramaların en önemlilerinden biri de PAP smear testidir. Rahim ağzındaki hücreleri saptamak için yapılan mikroskobik bir inceleme olan PAP smear testi hastanın canını yakmayan, enfeksiyon riski olmayan, ekonomik ve çok etkili bir yöntemdir. Rahim ağzındaki hücresel değişikliklerin gözden kaçmadığı, yaklaşık yüzde 100'e yakın doğruluğu olan bu testle rahim ağzı kanseri saptanabilir. Düzenli PAP smear testi yaptıran, farkındalığı yüksek kişilerde rahim ağzı kanserine yakalanma oranı sıfıra yakındır.<br />
<br />
<b>Menopoz sonrası sıklığı azalıyor</b></div><div><b><br /></b>
Aktif cinsel hayatı olan kadınların HPV DNA taraması yaptırması önem taşır. Normal şartlarda yılda bir kez yapmanın yeterli olduğu bu testin periyodu, menopoz dönemi geçtikten sonra iki yılda bire düşer. Rahim ağzının erken teşhisinde önem taşıyan bu testin yanı sıra günümüzde rahim ağzı kanserine karşı aşılar da bulunmaktadır. 3 dozu 6 ay içinde yapılan bu aşılar HPV'nin belli tiplerine karşı koruyuculuk sağlar. HPV aşısı, 40-42 yaşına kadar yapılabilir. Bu dönemden sonra HPV kapılsa da bunun rahim ağzında yapısal bir değişiklik yapması ortalama 7-8 yıl sürmektedir.<br />
<br />
<b>Erken teşhis tedavi başarısı için çok önemli</b></div><div><b><br /></b>
Kadın sağlığı bakımından önemli olan jinekolojik kontrollerin düzenli olarak yapılmaması beraberinde birçok sorunu getirmektedir. Jinekolojik tüm kanser türleri, ki buna meme da dahil, erken teşhis edilmesi halinde tedaviye yanıt verir. Yılda bir kontrolden geçen bir kadın menopoz sonrası yumurtalık kanserine karşı çok ciddi avantaj elde etmektedir. Aksi halde kadın karnı genişleyebilen bir bölge olduğu için orada oluşan bir yumurtalık tümörü çok rahat ilerleyebilir. Böylece Evre 3 ve Evre 4'te belirti verebilir. Bu da tedavi şansını çok düşürmektedir.<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-69380523908701714922024-02-15T23:28:00.001+03:002024-02-15T23:28:09.699+03:00Bu öneriler kış enfeksiyonundan koruyor!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjiQcfsccbVBZcybLVxSMMYkCir_4BbOwpP2SJnuOeX8gWBIDhqeCX_HXCDzwUh7i7EWCCvVAatDedbMjs9TNS38cFaJZLhrnyptoMX-yPeV9W_VGQFjSM-sYDIK0oBPz7fThsAeTSxRg4/s1600/1481699884_14122016__4_.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjiQcfsccbVBZcybLVxSMMYkCir_4BbOwpP2SJnuOeX8gWBIDhqeCX_HXCDzwUh7i7EWCCvVAatDedbMjs9TNS38cFaJZLhrnyptoMX-yPeV9W_VGQFjSM-sYDIK0oBPz7fThsAeTSxRg4/s1600/1481699884_14122016__4_.jpg" /></a><b>Kış mevsiminde havaların soğumasıyla birlikte toplu ve kapalı mekanlarda geçirilen sürenin uzaması nedeniyle enfeksiyonların daha hızlı ve kolay yayılmaları… Hava kirliliğinin artması… Havanın soğuk ve kuru olması sonucu burun mukozalarının kuruyarak enfeksiyon gelişimine daha yatkın hale gelmeleri… Soğuk havaya uyum sağlaması için daha fazla enerji harcayan vücudun direncinin düşmesi… </b><br />
<br />
Tüm bu etkenler nedeniyle soğuk algınlığı, grip, bademcik ve kulak enfeksiyonları gibi hastalıklara yakalanma riskimiz artıyor. Sonuç; sık sık çekilen burunlar, hapşırık, öksürük ve halsizlik gibi birçok yakınmalar. Oysa yaşam kalitemizi düşüren, bizi hem sosyal hayatımızdan hem işimizden alıkoyan bu enfeksiyon hastalıklarından büyük oranda korunabiliriz. Üstelik kendi kalemimizi yanımızda taşımak, 5'er dakika molalar vermek, çalışma masamızı ve bilgisayarımızı temizlemek gibi basit yöntemlerle.<br />
<br />
Acıbadem Fulya Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı <u><b>Yrd. Doç. Dr.Hülya Kuşoğlu</b></u>, kış mevsimini sağlıklı geçirmemiz için günlük yaşantımızda dikkat etmemiz gereken kuralları anlattı. <br />
<br />
<b>1 – Ellerinizi en az 15 saniye yıkayın</b><div><b><br /></b>
Enfeksiyonların yayılmasını önlemenin en etkili yolu, hiç kuşkusuz ellerimizi sık sık yıkamak. Çünkü ellerimiz gün boyunca yaptığımız çeşitli aktiviteler nedeniyle gözle görülmeyen yüzlerce çeşitte ve sayıda bakteri, parazit ve virüsle kaplanıyor. Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Hülya Kuşoğlu, enfeksiyon kaynağı olan bu mikroorganizmaların hem kendimiz hem de çevremizdeki kişiler için risk oluşturduğuna dikkat çekerek, " Bu nedenle ellerinizi bilekler, avuç içleri, parmaklar, parmak araları, el sırtı ve tırnak içleri dahil olmak üzere en az 15 saniye bol su ve sabunla iyice yıkamaya özen gösterin" diyor. <br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP_i_m9Q7Cf8xHhw-daZILrpc4nGWfVXqOzY8Q5UOdtqWJkXzpCZzXZl6tkZ2Gy91gXWspJIIZSMrwb5YwD4d_H6v7jW7Ad5F7RA6NyZi3rQGpwi7XDJZkz3ZKhF6ef7XEDiIrDVZqOsIv/s1600/1481699884_14122016__5_.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP_i_m9Q7Cf8xHhw-daZILrpc4nGWfVXqOzY8Q5UOdtqWJkXzpCZzXZl6tkZ2Gy91gXWspJIIZSMrwb5YwD4d_H6v7jW7Ad5F7RA6NyZi3rQGpwi7XDJZkz3ZKhF6ef7XEDiIrDVZqOsIv/s320/1481699884_14122016__5_.jpg" width="320" /></a><b>2. Masanızı her sabah temizleyin</b></div><div><b><br /></b>
Ortak kullanılan malzemeleri dokunmadan önce silerekenfeksiyonun yayılmariskini azaltılabilirsiniz. Örneğin; işyerinde ortak kullandığınız masaları, kalemleri ve bilgisayar klavyelerini temizleyerek enfeksiyondanbüyük oranda korunabilirsiniz. Kapı kollarını sık sık temizlemek veya spor salonlarındaki spor aletlerini kullanmadan önce tutacak yerlerini antiseptik ürün veya mendillerle temizlemeniz de enfeksiyonlardan korunmanızda fayda sağlayacaktır. <br />
<br />
<b>3. Kaleminizi yanınızda taşıyın </b><br />
Gün içinde dokunduğumuz birçok yerden enfeksiyon kapma olasılığımız fazla. Bunlardan biri de, ufak bir olasılık gibi görünse de, aslında çok sık kullandığımız kalemlerin ortak kullanılması. Enfeksiyondan korunmak için işyerinde, bankalarda, mağazalarda ve birçok yerde kendi kaleminizi kullanmaya özen gösterin. <br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUr6xptM-IVXmaFyPM_9M7jfJUHKYNUgnBpVvViLP-ZJ-IFiGQMa6dtZIK7tViD0x45Cm5jXPXq_UZQpW5H9KWGdyu2kIjwHj7Wy3lDFZmQHoMki_bKH3CcJiSCi4W54xm3dN2McBs6ZaL/s1600/1481699884_14122016__6_.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" height="241" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUr6xptM-IVXmaFyPM_9M7jfJUHKYNUgnBpVvViLP-ZJ-IFiGQMa6dtZIK7tViD0x45Cm5jXPXq_UZQpW5H9KWGdyu2kIjwHj7Wy3lDFZmQHoMki_bKH3CcJiSCi4W54xm3dN2McBs6ZaL/s320/1481699884_14122016__6_.jpg" width="320" /></a><b>4. Kendi su bardağınızı kullanın</b></div><div><b><br /></b>
"Kendi su bardağınızı kullanmanız, ağız yoluyla enfeksiyon kapma riskinizi azaltacaktır" diyen Yrd. Doç. Dr. Hülya Kuşoğlu hastalıklardan korunmak için tavsiyelerine şöyle devam ediyor: "Su ve sabunla yıkanmadan kullanılan ortak mutfak malzemelerivirüs ve bakterilerinyayılmasında katkıda bulunuyor. Dolayısıyla başka kişilerin kullandıkları bardak, çatal ve kaşık gibi malzemeleri temizlemeden kullanmanız da hastalıkları çok çabuk kapmanıza sebep olacaktır. Bu nedenle ortak kullanılan bu tür malzemeleri kullanmadan önce mutlaka yıkayın." <br />
<br />
<b>5- Maske kullanın</b></div><div><b><br /></b>
Soğuk havalarda kapalı mekanlarda daha çok zaman geçiriyoruz. Havada damlacıklarla asılı kalan bakteri ve virüsler de solunum yoluyla kolaylıkla bulaşarak; soğuk algınlığı, grip, zatürre gibi üst ve alt solunum yolu enfeksiyonlarına yol açabiliyor. Bu nedenle mümkün olduğunca kapalı mekanlardakalmamak, gitmeniz gerekiyorsa ağız ve burnunuzu kapatacak şekilde maske kullanmak enfeksiyondan korunmanızda önleyici bir yaklaşım olacaktır. <br />
<br />
<div class="m_55160230424041163separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPt55TDfHXc5UzfDpVj7dGXFM2JONtFAYl8W5v1xP847WRbEBMY6AmUFdDfjGQ-N5Cyv4UQdXhZimLEsa3EzMg-lSiEgb1smf3Ub-CfIgcuT-lvYwg9ki-qruR26ZaYgfXqKVLuz_sogk-/s1600/1481699884_14122016__3_.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPt55TDfHXc5UzfDpVj7dGXFM2JONtFAYl8W5v1xP847WRbEBMY6AmUFdDfjGQ-N5Cyv4UQdXhZimLEsa3EzMg-lSiEgb1smf3Ub-CfIgcuT-lvYwg9ki-qruR26ZaYgfXqKVLuz_sogk-/s320/1481699884_14122016__3_.jpg" width="320" /></a></div>
<b>6. Günde 10 bin adım atın</b></div><div><b><br /></b>
Düzenli egzersizler vücudunuzun savunma sistemini güçlendirdiği için yağış olmayan havalarda yürüyüş ve egzersizleri ihmal etmeyin. Vücut sağlığınız için günlük 10.000 adım önerisi tüm dünyada benimsenmiş bir tavsiyedir.<br />
<br />
<b>7.Rengarenk beslenin</b></div><div><b><br /></b>
Güçlü bir bağışıklık sistemi için dengeli beslenmek çok önemli. Özellikle çeşitli türden meyve ve sebze tüketmek, sağlık için gerekli beslenme öğelerini ve vitaminleri doğal yoldan sağlayacaktır. Mümkün olduğunca endüstriyel gıdalardan uzak durun, tabiatta yetişen ürünleri tercih edin. <br />
<br />
<b>8. 5'er dakikalık dinlenme molaları verin</b></div><div><b><br /></b>
Yrd. Doç. Dr. Hülya Kuşoğlu, gün içinde işinizde çok aktif ve yoğunsanız, düzenli bir uykunun bağışıklık sisteminizi koruyacağını belirterek, aynı zamanda gün içinde kendinize ara ara 5'er dakikalık dinlenme molaları vermenizi öneriyor. Ayrıca beyin ve vücut aşırı yorulduğunda bağışıklık sistemi zarar görüyor. Bu nedenle mümkün olduğunca stres faktörlerini azaltmalı ve beyin ile vücudunuzun dinlenmesi için aktiviteler sonrasında dinlenme fırsatları oluşturmalısınız.<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-46458200981795821242024-02-15T23:23:00.005+03:002024-02-15T23:23:57.523+03:00Hızlı yağ yakmak için en etkili 5 yöntem<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKnp4QzbZrLdWruVv_faI48O0RfOOtUfnjoj4N9lhHtsBCK61YU9o0_zVozK0c98smggO9P9qm3_SN-w0POLEMZZtsAO42vmdqLZVS_FswA_Qjm9mM43MOBxubTXyu2E2VX0LMSJv_LryX/s1600/H%25C4%25B1zl%25C4%25B1+ya%25C4%259F+yakmak+i%25C3%25A7in+en+etkili+5+y%25C3%25B6ntem.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKnp4QzbZrLdWruVv_faI48O0RfOOtUfnjoj4N9lhHtsBCK61YU9o0_zVozK0c98smggO9P9qm3_SN-w0POLEMZZtsAO42vmdqLZVS_FswA_Qjm9mM43MOBxubTXyu2E2VX0LMSJv_LryX/s1600/H%25C4%25B1zl%25C4%25B1+ya%25C4%259F+yakmak+i%25C3%25A7in+en+etkili+5+y%25C3%25B6ntem.jpg" /></a><b>Vücudumuz yakıt kaynağı olan yağı doğal yollardan yakar ancak vücudunuzun daha etkili bir şekilde yağ yakmasını bazı ipuçlarıyla sağlayabilirsiniz. </b><br />
<br />
Hızlı yağ yakmak için dayanıklılık antremanı, güç antremanı ve interval antremanı yapmayı, dengeli beslenmeyi ve dinlenmeyi öneren Herbalife Global Fitness Eğitim Direktörü Samantha Clayton, "Egzersiz programınız ve kişisel beslenmeniz konusunda dengeli davranmak uzun vadede daha etkili bir şekilde kalori ve yağ yakmak için mükemmel sonuçlar verir. Tutarlılık başarının anahtarlarından biridir, bu nedenle haftanın beş gününü aktif olmaya ve egzersiz yapmaya ayırın" dedi.<br />
<br />
Son derece yoğun geçen günlük yaşamlarımızda sağlık ve fitness hedeflerimize ulaşmak için hızlı yöntemler ve kısa yollar hakkında bilgi almayı hepimiz isteriz. Fakat bazen biraz daha fazla zaman ayırarak fitness programınızı önceden planlamak daha iyi sonuçlar elde etmenize ve daha hızlı yağ yakmanıza yardımcı olabilir. Yağ yakmanın, kilo vermenin ve forma girmenin pek çok yolu olduğunu belirten Herbalife Global Fitness Eğitim Direktörü Samantha Clayton, "Tek yapmanız gereken konfor alanınızdan çıkıp haftalık programınıza bazı etkili yöntemleri eklemeye karar vermek" dedi. Clayton, vücudumuzu adeta bir yağ yakma makinesine dönüştürecek 5 etkili yöntemi şöyle sıraladı:<br />
<br />
<b>1- Dayanıklılık antrenmanı için zaman yaratın</b><div><b><br /></b>
Haftada en az bir kez uzun kardiyo egzersizleri için zaman ayırmaya gayret edin. Kendinizi rahat hissettiğiniz bir tempoda uzun süre koşmak, yürümek ya da pedal çevirmek, vücudunuzun yağ yakması için mükemmel bir yöntemdir. Vücudunuz uzun süreli antrenmanlarınızın büyük bir kısmında yakıt kaynağı olarak vücutta depolanan yağı kullanır. Kendinizi zorlamaya başlayıp yoğunluk seviyesini arttırdığınızda, vücudunuz enerji için depolanan karbonhidratı yakacaktır. Her hafta 60 ile 90 dakikayı kendinize odaklanarak geçirmek sizi duygusal olarak da olumlu etkileyecektir.<br />
<br />
<b>2- İnterval antrenmanlar yapın</b></div><div><b><br /></b>
İnterval antrenmanı, kısa ve yoğun koşunun devamında eşit ya da çok az daha uzun bir toparlanma sürecini içeren, temelde vücudu daha yüksek tempolara alıştırma antrenmanıdır. Egzersiz sonrası yağ yakma etkileri nedeniyle interval antrenmanların etkisi oldukça fazla. Yüksek yoğunluklu bir interval antrenman sırasında, vücudunuz yakıt kaynağı olarak karbonhidrat kullanır ancak toparlanma sırasında yağ yakar. İnterval antrenmanlar, düzenli antrenmanlardan daha kısa sürer ve yalnızca 30 dakikalık bir çalışmayla muazzam yağ yakma sonuçları elde edebilirsiniz. Haftada iki gün bu tarzda antrenman yapmaya çalışın.<br />
<br />
<b>3- Güç antrenmanlarıyla vücudunuzu daha hızlı toparlayın</b></div><div><b><br /></b>
Yağsız kas kütlesi oluşturmak, dinlenirken bile daha fazla kalori yakmanıza yardımcı olacak. Vücudunuzun yağsız kas kütlesini muhafaza etmek için yağ muhafaza ederken harcadığından daha fazla kaloriye ihtiyacı olur ve bu nedenle kas kütlesi oluşturmak uzun vadede daha iyi yağ yakmanıza yardımcı olur. Güce dayalı antrenmanların vücudunuzun toparlanma sürecini de hızlandırdığı düşünüldüğünde, bu antrenmanlar iki kat faydalıdır ve spor salonundan da ayrıldıktan sonra yağ yakmaya devam etmenizi sağlar.<br />
<br />
<b>4- Dengeli öğünler oluşturun</b></div><div><b><br /></b>
Aldığınız besinler, vücudunuzdan aldığınız sonuçlar üzerinde doğrudan etkilidir. Her gün karbonhidrat, sağlıklı yağ ve protein içeren dengeli öğünler oluşturun. Antrenmandan önceki 30 dakika içerisinde, özellikle de uzun süreli antrenman yaptığınız günlerde, protein tüketmeye özellikle dikkat edin. Ayrıca, vücudunuzun kas glikojenini yenilemesine yardımcı olmak için egzersiz sonrasında az miktarda karbonhidrat tüketmeniz önemlidir.<br />
<br />
<b>5- Dinlenmeye zaman ayırın</b></div><div><b><br /></b>
Dinlenirken, vücudunuz taleplerinize uyum sağlamaya başlar. Haftada beş gün sıkı egzersiz yapıyorsanız, kalan iki günde vücudunuzun toparlanıp yenilenmesine izin vermeniz gerekir. Vücudunuzun uyum sağlamasını ve gelişmesini mümkün kılmanın pek çok yöntemi vardır. Egzersiz programınız ve kişisel beslenmeniz konusunda dengeli davranmanın uzun vadede daha etkili bir şekilde kalori ve yağ yakmanıza yardımcı olacaktır.<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-28442400907633265642024-02-15T23:17:00.003+03:002024-02-15T23:17:47.637+03:00Tabiatın altın reçetesi: Taze zerdeçal<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8RIjGHy7GH8bMwfcWy9LaA9KDQU1tD4OouSxBXjluYM12mU-AfIAaK_AY5Zdkm3VULlm7ntZNOMBAvjMXTcsI6b-PD_IapKVRRHAW_IDujiNrDZjoCeCtqAcDB7Cnb9ClNS9jc9Sc_ZLs/s1600/Tabiat%25C4%25B1n+alt%25C4%25B1n+re%25C3%25A7etesi.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8RIjGHy7GH8bMwfcWy9LaA9KDQU1tD4OouSxBXjluYM12mU-AfIAaK_AY5Zdkm3VULlm7ntZNOMBAvjMXTcsI6b-PD_IapKVRRHAW_IDujiNrDZjoCeCtqAcDB7Cnb9ClNS9jc9Sc_ZLs/s1600/Tabiat%25C4%25B1n+alt%25C4%25B1n+re%25C3%25A7etesi.jpg" /></a><b>Uzun yıllardır sindirim sistemi, iltihap giderici ve antioksidan faydaları için kullanılan taze zerdeçal, bilim dünyasının hakkında araştırma yaptığı birçok şifalı bitkinin önüne geçti. Verita tarafından Peru'dan ithal edilen bu şifalı bitki şimdi marketlerde 100 gramı sadece 1,5 TL'den satışa sunuluyor.</b><b><br />
</b> <br />
Gıda güvenliği, tüm dünyada giderek artan bir sorun olarak varlığını sürdürmeye devam ediyor. Kuru veya toz formuna getirilmiş gıdalar, içerdiği temel yararlı bileşenlerini kaybederken, hastalıklara da davetiye çıkarıyor. Zararlı maddelerden korunmak için en faydalı yol ise gıdaların taze şekilde tüketilmesinden geçiyor.<br />
<br />
Sağlıklı Beslenme ve Diyet Uzmanı Taylan Kümeli, içeriğinde curcumin, uçucu yağlar ve mucizevi bileşenler bulunan taze zerdeçalın, artık marketlerde dökme olarak 100 gramının sadece 25 TL'den satışa sunulduğunu belirterek, bu şifalı bitkinin faydalarını şöyle sıralıyor;<br />
<br />
<b>Sindirim sistemi hastalıklarının çözülmesini sağlıyor</b><div><b><br /></b>
Sindirime yardımcı olan safra üretimini artırıcı özelliğinden dolayı taze zerdeçalın hazımsızlık ve mide ekşimesi şikayetlerini azalttığını vurgulayan Taylan Kümeli; "Taze zerdeçal, daha çok kadınları etkileyen hassas bağırsak hastalığını yatıştırırken, iltihabi bağırsak hastalıklarından "ülseratif kolit"in de kontrol altına alınmasına yardımcı oluyor. Fakat aşırı tüketimin ters etki yapıp mideyi daha da rahatsız edebilmesi nedeniyle tüketimine dikkat edilmesi gerekiyor" uyarısında da bulunuyor.<br />
<br />
<b>İltihabı önlüyor, eklem ağrılarını azaltıyor</b></div><div><b><br /></b>
Eklem ağrıları ve iltihap önlemede de taze zerdeçalın faydalarına vurgu yapan Taylan Kümeli; "Günümüzde beslenme bozukluğu, hazır ve işlenmiş gıda tüketiminin artması, hareketsizlik ve şişmanlık, birçok insanda iyileşmeyen iltihabi süreçleri meydana getiriyor.Araştırmalara göre taze zerdeçal, içerdiği curcumin bileşiği ile iltihabi süreci önlemede fayda sağlarken, ilerleyen yaşlarda meydana gelen eklem ağrılarının azaltılmasında da yardımcı oluyor" diyor.<br />
<br />
<b>Kalp ve damar sağlığını destekliyor</b></div><div><b><br /></b>
Bilimsel araştırmalara da dikkat çeken Taylan Kümeli, taze zerdeçalın damar kireçlenmesinin durdurulmasına, atardamarlarda plak oluşumunun azaltılmasına ve kan pıhtısı oluşumunun engellenmesinde rol aldığı ve bu özellikleri ile kalp hastalıkları, kalp krizi ve inmeyi önlemeye yardımcı olduğuna dair bilimsel çalışmalar bulunduğunu, ayrıca kanser tedavisi için yapılan klinik çalışmalarda da taze zerdeçalın içinde bulunan curcumin bileşeninin katkısının yoğun olarak araştırıldığını belirtiyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiohGsnnPhvEr0dfMpeKjpSCN5i2HR0H-58nATmfDRFAiPjsO-iqMo9UIA687B2m1Vo1n2vASFrZiLOJ8PMRZ2xoco8tRXO5DinznaM0Mq6udELBRY2QhrhVxjKjkJnWwOtFZsP6RVSTXzj/s1600/1524561012_Zerde__all___K_______ksiri+%2528600+x+600%2529.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiohGsnnPhvEr0dfMpeKjpSCN5i2HR0H-58nATmfDRFAiPjsO-iqMo9UIA687B2m1Vo1n2vASFrZiLOJ8PMRZ2xoco8tRXO5DinznaM0Mq6udELBRY2QhrhVxjKjkJnWwOtFZsP6RVSTXzj/s400/1524561012_Zerde__all___K_______ksiri+%2528600+x+600%2529.jpg" width="400" /></a><b>Unutkanlığa ve Alzheimer hastalığına karşı da etkili</b></div><div><b><br /></b>
Taylan Kümeli, "Avusturya'daki Swinburne Üniversitesi'nin 2015 yılında yaptığı araştırmada, 60 ila 85 yaş arası 60 gönüllüde curcumin ekstraktının etkileri incelenmiş. Curcumin kürü gören gönüllülerin yarısında görsel ve işitsel hafıza ve aritmetik sonuçları daha başarılı bulunmuş" şeklinde konuşuyor. Curcumin'in Alzheimer hastalığına karşı da etkili olduğu ve önlem olarak kullanılabileceğinin düşünüldüğünü ifade eden Kümeli, "Alzheimer hastalığının sebeplerinden biri beyin hücrelerinde biriken beta amiloid proteinlerin nöronlar üzerinde plaklar yaratmasıdır. Curcumin'in beta amiloid proteinlerin bir araya gelmesini önleyerek serbest radikallere karşı beyni koruduğu düşünülmektedir" diyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrpY-d8ImsEJ7LSdIx2lp6BUOt5O_VBlpzqQMOLo-sH68XhDXTHZqpBULZCwgG3-aYVO3Ql8MX9yNqeeQdfRudo_J-l2ab5yZheo6tePvAaR27VjFPJH74fB89NlbEPbsnRzJOrK0boOh8/s1600/1524561036_Taylan_K__meli_4119+%2528450+x+600%2529.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrpY-d8ImsEJ7LSdIx2lp6BUOt5O_VBlpzqQMOLo-sH68XhDXTHZqpBULZCwgG3-aYVO3Ql8MX9yNqeeQdfRudo_J-l2ab5yZheo6tePvAaR27VjFPJH74fB89NlbEPbsnRzJOrK0boOh8/s200/1524561036_Taylan_K__meli_4119+%2528450+x+600%2529.jpg" width="150" /></a><b>Ameliyat öncesi ve hamilelikte dikkat!</b></div><div><b><br /></b>
Taze zerdeçal için günlük kullanım miktarının 6 – 8 gram olabileceğini belirten Taylan Kümeli; "Ancak taze zerdeçalı bir hafta içerisinde ameliyat olacak kişilerin tüketmemesi gerekiyor. Hamilelerde de rahim kasılmalarını artırabileceği için, yoğun tüketilmemesini de öneriyoruz" uyarısında bulunuyor.<br />
<br />
Kümeli, "tabiatın altın reçetesi taze zerdeçalla yemeğe, çorbaya, ete, balığa, salataya, yoğurda, her şeye sağlık katabilirsiniz. Taze zerdeçal ile hazırlayabileceğiniz çok pratik bir Altın Sos tarifi var. Bu sağlık dolu sosu, tüm yemeklerinizde kullanabilirsiniz" diyor.<br />
<br />
<b>Taylan Kümeli'nin Altın Sos Tarifi şöyle:</b></div><div><b><br /></b>
Rendelenmiş taze zerdeçal, zeytinyağı, biraz da taze çekilmiş karabiber. Üçünü bir kavanozda karıştırın. Salata ve yoğurdunuza mükemmel bir lezzet katacaktır.<br />
<br />
<br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-77940329531495489402024-02-15T23:14:00.005+03:002024-02-15T23:15:00.622+03:00Dünyanın doğusuna gidildikçe güzellik ‘güç’ oluyor!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNrilSnVFPr94_eEm5Q4iVi_hB9uyNIookECtiQ6XJ1BvXZfqV6Q3TvYVHO8ddhyphenhyphengtNUc2LozjDyt1uZa3EPBYogVVNK5cIYJ4Ga3cK5t6yz6vZlr17vFWmcdsUpG0sVsZH0MXTr9qa8Uc/s1600/Avrupal%25C4%25B1+kad%25C4%25B1n%252C+g%25C3%25BCzel+g%25C3%25B6r%25C3%25BCnmek+i%25C3%25A7in+para+harcam%25C4%25B1yor.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNrilSnVFPr94_eEm5Q4iVi_hB9uyNIookECtiQ6XJ1BvXZfqV6Q3TvYVHO8ddhyphenhyphengtNUc2LozjDyt1uZa3EPBYogVVNK5cIYJ4Ga3cK5t6yz6vZlr17vFWmcdsUpG0sVsZH0MXTr9qa8Uc/s1600/Avrupal%25C4%25B1+kad%25C4%25B1n%252C+g%25C3%25BCzel+g%25C3%25B6r%25C3%25BCnmek+i%25C3%25A7in+para+harcam%25C4%25B1yor.jpg" /></a><b>Dünya genelinde 12 ülkede, yaklaşık 18 bin kişi ile yapılan 'güzellik' araştırması, dünyanın doğusu ile batısı arasındaki güzellik algısı farkını ortaya koydu. Batı ülkelerinde güzelliğin 'güç' olduğu algısı kabul görmezken; doğuya doğru gittikçe oran yüzde 73'e kadar yükseldi.</b><br />
<br />
Dünya genelinde 12 ülkede, 20 ila 65 yaş arasında yaklaşık 18 bin kişiyle anket yapıldı. Anket sonucunda dünyanın farklı coğrafyalarında güzelliğin nasıl algılandığı ortaya kondu. Buna göre tüm dünyada iyi ve güzel görünmek dünyada ortalama yüzde 60 oranında önemseniyor. Bunu önemseyen ülkelerin başında Hindistan geliyor. Hindistan'da her yüz kadından yaklaşık 80'i güzel ve iyi görünmeyi önemserken Türkiye'de yüz kadından yaklaşık 77'si önemsiyor. İngiltere'de ise yüz kadından sadece 46'sı için güzel ve iyi görünmek önemli. Kanada da iseyüz kadından 48'i görünüşünü önemsiyor.<br />
<br />
<b>Avrupalı kadın, güzel görünmek için para harcamıyor</b><br />
<br />
Allergan'ın yaptırdığı araştırmaya göre; 'bana hayran olunması önemli', 'iyi görünmek önemli', 'yaşa göre iyi görünmek önemli' ve 'güzellik güçtür' algısı dünyanın doğusuna doğru gidildikçe daha da önem kazanıyor.<br />
<br />
Bununla beraber, dünya genelinde ortalama her yüz kişiden yaklaşık 42'si yüz görünümünü iyileştirmek için para harcamaya hazır. Güzelliğin daha da önemsendiği Türkiye'de yüz kişiden 53'ü; Hindistan'da yüz kişiden 68'i ve Çin'de yüz kişiden yaklaşık 67'si görünümü iyileştirmek için para harcayabileceğini söylerken, İngiltere ve Fransa'da yüz kişiden yaklaşık 29'u; Almanya'da ise yüz kişiden sadece 26'sı güzel görünmek için para harcayabileceğini söylüyor.<br />
<br />
Yanı sıra kullanılan güzellik ürünlerinin içeriği de araştırılmıyor. Araştırmanın sonuçlarını yorumlayan Prof. Dr. Reha Yavuzer ise Türk kadının estetik ve güzellik konusunda Avrupalılara göre daha bilinçli olduğunu söylüyor. Yavuzer, "Yüz güzelliği için kullanılan ürünlerin içerik ve detaylarını Avrupalı kadınlar büyük oranda araştırmazken Türk kadının neredeyse yarısı düzenli olarak araştırma yapıyor." diyor.<br />
<br />
Araştırmanın en çarpıcı sonucu ise dünyanın doğusuna gidildikçe güzelliğin güç olarak kabul edilmesi. 'Güzellik güçtür' görüşü, dünya genelinde ortalama %42 oranında kabul görüyor. Türkiye'de her yüz kişiden yaklaşık 60'ı; Hindistan'da yaklaşık 67'si ve Çin'de 73'ü 'güzellik güçtür' diyor.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-51852218205351072652024-02-15T23:13:00.002+03:002024-02-15T23:13:24.720+03:00Dikkat! Uyku bozukluğu, beyni hızlı yaşlandırıyor!<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1sdGGTJQWdnFFo9hf-uZi92U43QlMNBA_H4YlmWYAj5XES-viAwtPKmd35UT-oNkbPXW2A3dqvrl-v0-7O92p9NQrA9M5_2B6F3q6te_aS9z3AHT0HXeCypsAZZRdnoKrosMlLPuTxdN7/s1600/1584084212_1.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1sdGGTJQWdnFFo9hf-uZi92U43QlMNBA_H4YlmWYAj5XES-viAwtPKmd35UT-oNkbPXW2A3dqvrl-v0-7O92p9NQrA9M5_2B6F3q6te_aS9z3AHT0HXeCypsAZZRdnoKrosMlLPuTxdN7/s1600/1584084212_1.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b>Son yıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi çağın korkulu nörodejeneratif hastalıkları ile uyku arasında iki yönlü ilişki bulunduğunu gösteriyor; yani uyku bozukluğu, bu iki önemli hastalığın riskini artırabildiği gibi, Alzheimer ve Parkinson hastalığının ilk bulgularından biri de olabiliyor! </b><br /> <br /> Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı ve Acıbadem Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Seçkin kalitesiz ve düzensiz uykunun, beyni hızla yaşlandırdığını, bu nedenle sağlıklı beyin yaşlanması için, doğru uyku alışkanlığı edinmenin sanılandan çok daha önemli olduğunu vurguluyor. Nöroloji Uzmanı Dr. Mustafa Seçkin, 16-22 Mart Dünya Beyin Farkındalığı Haftası kapsamında sağlıklı uykunun beyin sağlığındaki önemini anlattı, önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.<br /> <br /> Her ne kadar yaşamımızı kolaylaştıran altın kurallar olsa da, bunlar ancak uygulandıklarında değerli oluyor, amacına ulaşıyor. Günümüzde ortalama yaşam süresinin uzamasıyla, sağlıklı yaşlanma bugün tüm dünyada oldukça önemli konuma gelmiş olup, özellikle Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi çağın korkutucu hastalıklarının başı çektiği nörodejenetarif hastalıklara karşı genç yaşlardan itibaren bazı kurallara uymayı ihmal etmemek gerekiyor.<br /> <br /> Beyin sağlığına dikkat çekmek amacıyla her yıl Mart ayının üçüncü haftası Dünya Beyin Farkındalığı Haftası olarak kutlanıyor. Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı ve Acıbadem Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Seçkin, son yıllarda yapılan bilimsel çalışmaların, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi çağın korkulu nörodejeneratif hastalıkları ile uyku arasında iki yönlü ilişki bulunduğunu ortaya koyduğunu belirterek "Yani uyku bozukluğu, bu iki önemli hastalığın riskini artırabildiği gibi, Alzheimer ve Parkinson hastalığının ilk bulgularından biri de olabiliyor.<br /> <br /> Alzheimer hastalarındaki unutkanlık, isimlendirme güçlüğü gibi bilişsel bozukluklar veya Parkinson hastalığındaki el titremesi, hareketlerde yavaşlama gibi motor bulgular başlamadan 10-20 yıl önce kişide uyku bozuklukları ilk bulgular olarak başlayabiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalar; özellikle REM uykusu davranış bozukluğu adı verilen, uyku sırasında kişinin rüyasını yaşıyormuşçasına kollarını, bacaklarını aşırı hareket ettirdiği, bazen bağırma şeklinde sesler çıkarabildiği spesifik bir uyku bozukluğunun nörodejeneratif hastalıkların yıkıcı yansımaları ile direk ilişkili olduğunu ortaya koyuyor" diyor.<br /> <br /> <b>Beyni toksik maddelerden temizliyor!</b><br /> <br /> Sağlıklı bir uykunun amiloid denilen ve Alzheimer oluşumunda önemli bir yere sahip olan toksik özellikteki proteinin beyinden temizlenerek atılmasına katkıda bulunduğunu vurgulayan Dr. Mustafa Seçkin şöyle konuşuyor: "Henüz bu yılın başında yayınlanan bir çalışmada sağlıklı genç bireylerin, bir gece uykusuz bırakıldıktan sonra beyinlerindeki amiloid ve tau proteinlerinin miktarlarının arttığı gösterilmiştir. Alzheimer hastalığında beyin fonksiyonlarının bozulmasına, zamanla hücre ölümüne ve beyin hacminin küçülmesine yol açan patolojinin sorumlusu olarak kabul edilen anormal yapıdaki amiloid ve tau proteinleri uyku sırasında beyinden doğal olarak temizlenip uzaklaştırılır. Dolayısıyla kaliteli ve düzenli uyku Alzheimer hastalığı açısından risk taşıyan bireylerde patolojik süreci yavaşlatan, hastalığın başlama yaşını geciktiren ve tanı almış hastalarda hastalığın ilerleme hızını yavaşlatan en önemli ve doğal etkenlerden biridir. Bu nedenle genç yaşlardan itibaren doğru uyku alışkanlığı edinmek sağlıklı beyin yaşlanması için büyük önem taşımaktadır."<br /> <br /> <b>Stres, sinirlilik, kaygı ve depresyona yol açabiliyor!</b><br /> <br /> Uyku kalitesi her şeyden önce kişinin duygudurumu üzerinde doğrudan etkiye sahip olup, kişinin kendini daha iyi hissetmesini sağlarken; uyku bozuklukları ise depresyon, sosyal izolasyon, stres, kaygı, sinirlilik gibi duygudurum bozukluklarına yol açabiliyor. Pek çok hastada bu gibi duygudurum bozukluklarının, uyku bozukluğunun düzeltilmesi ile ortadan kalkabildiğini belirten Nöroloji Uzmanı Dr. Mustafa Seçkin "Ayrıca uyku bozukluklarının beyin damar hastalıkları ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Özellikle Obstrüktif (tıkayıcı) Uyku Apne Sendromu olan hastalarda inme geçirme riski artmaktadır. Uyku kalitesinin bozuk olması migren ve diğer baş ağrıları için en önemli tetikleyicilerden birisidir. Öğrenme ve uyku arasında da direkt bir ilişki olduğunu söyleyebiliriz. Uyku, gün içinde öğrendiğimiz yeni bilgilerin uzun süreli belleğe aktarılmasını sağlar. Ayrıca yeni hobiler edinebilmek ve fiziksel beceriler geliştirebilmek için de uyku kalitesi büyük önem taşır" diyor.<br /> <br /> <b>Uykunun süresi değil kalitesi önemli!</b><br /> <br /> Uyku kalitesi iyi olmadığında uzun süre uyumanın bir faydası olmadığını, ideal uyku süresi kişiden kişiye değişmekle birlikte, ortalama 7-8 saatlik uykunun yeterli olacağını belirten Dr. Mustafa Seçkin şöyle konuşuyor: "Uyku ve genetik ilişkisinin incelendiği çalışmalarda, ADRB1 veya DEC2 genlerindeki mutasyona sahip kişilerin, 4-6 saatlik uyku ile oldukça dinlenmiş olarak uyanabildikleri gösterilmiştir. Uyku alanındaki bu gelişmeler sonucunda son yıllarda uyku süresinden ziyade "uyku kalitesi" kavramı üzerinde durulmaktadır. Buna karşın çok geç saatlerde uyuyup öğlen saatlerinde uyanmanın aynı oranda dinlendirici olmadığı bilinmektedir."<br /> <br /> <h2> Kaliteli bir uykunun 6 kuralı!</h2> <br /> <br /> <ol> <li>30 dakikadan kısa sürede uykuya dalmak</li> <li>Bir defadan fazla uyanmamak</li> <li>Gece uyanma durumunda 20 dakika içerisinde uykuya yeniden dönebilmek</li> <li>Yataktaki sürenin en az yüzde 85'ini uyuyarak geçirmek</li> <li>Derin uykunun yeterli miktarda olması</li> <li>Özellikle beyinde melatonin düzeylerinin yüksek olduğu gece 23:00 – sabah 06:00 saatleri arasında uykuda olmak</li> </ol> <br /> <br /> <h3> Uyku ilaçlarını gelişigüzel kullanmayın!</h3> <br /> <blockquote> Acıbadem Taksim Hastanesi Nöroloji Uzmanı ve Acıbadem Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Mustafa Seçkin, uyku ilaçlarının yaşlı bireyleri gençlerden çok daha fazla etkileyebildiğini ve ciddi yan etkilere neden olabildiğini belirterek "Bu nedenle uyku yapan (sedatif) ancak aşırı sersemlik ve unutkanlığa neden olan ilaçlardan kaçınılmalıdır. Yeni ilaç başlamadan önce (varsa) uyku kalitesini bozan diğer ilaçları kesmek veya saat/doz ayarlaması yapmak gerekir.Uyku için kullanılan bazı ilaçlar Parkinson hastalığı benzeri yan etkiler yapabilirler. Bu nedenle nöroloji uzmanına danışmadan uyku ilacı kullanmamak gerekir" uyarısında bulunuyor. Uyku bozukluklarının, kolayca tanı konulabilir ve tedavi edilebilir nörolojik hastalıklar arasında yer aldığını söyleyen Dr. Mustafa Seçkin, uyku bozukluklarının tedavisinin ek nörolojik ve sistemik problemlerin de önlenmesi için büyük önem taşıdığını vurgulayarak şöyle konuşuyor: "Uyku laboratuvarlarında geçirilen bir gecelik süre içerisinde yapılan uyku testi (polisomnografi) ile hastaların uyku derinliği, solunum paternleri, kas tonusundaki değişiklikler ve kol-bacak hareketleri ölçülerek kaydedilmektedir. Uyku bozukluğunun tipine göre ilaç ve ilaç dışı tedavilerle hastaların yaşam kaliteleri artırılmakta, dolayısıyla uyku bozukluklarının beyin sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri önlenebilmektedir."</blockquote> <br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-30447072108088469512024-02-15T23:11:00.005+03:002024-02-15T23:11:23.511+03:00Emziren anneler dikkat! Bu hatalara düşmeyin!<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmEOTaDyATfCsLZJu_vHb_PJ7kAuIagtJrDty0jTUnKP7b9kw3jkXSqFkLBt_lA2WUPCMQhOdzcoCuuAsFLzAANa6dcteFRs4MAwLWYTGSvXu1N6RGcbBYCzYSD8TpNDG7WPEsRMig9jlO/s1600/1555569482_2.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhmEOTaDyATfCsLZJu_vHb_PJ7kAuIagtJrDty0jTUnKP7b9kw3jkXSqFkLBt_lA2WUPCMQhOdzcoCuuAsFLzAANa6dcteFRs4MAwLWYTGSvXu1N6RGcbBYCzYSD8TpNDG7WPEsRMig9jlO/s1600/1555569482_2.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b>Bilimsel çalışmalar bebeklerin bağırsak florasının sadece anne sütünü sindirebildiğini ve ilk 6 ay sadece anne sütünün yeterli olduğunu gösteriyor. </b><br /> <br /> Acıbadem Fulya Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İmre İnce Gökyar, ilk 6 ay anne sütü ile beslenmenin, bebeğin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamada çok önemli olduğunu belirterek "Anne sütü mikrobiata denilen bağırsak florasının gelişimini sağlar ve bebeklerin yetişkinlikte de daha sağlıklı olmasına katkıda bulunur.<br /> <br /> Anne sütünün yetmediği durumlarda ise anne sütüne en yakın formül mama seçilmelidir." diyor. 6. aydan sonra ek gıdaya geçilirken doğru, taze, besleyici ve sağlıklı ek gıda verilmesinin önemli olduğunu vurgulayan Dr. İmre İnce Gökyar, ek gıdaya geçiş sürecinde annelerin doğru bildiği 6 yanlışı anlattı; önemli uyarılar ve önerilerde bulundu.<br /> <b><br /></b> <b>Ek gıdalara erken başlanmazsa bebekler farklı tatlara alışamaz! YANLIŞ!</b><br /> <b><br /></b> <b>DOĞRUSU: </b>Anne sütü canlı bir süt olup, annenin yediklerine, baharatlara, iklime ve mevsimlere göre farklılık gösteriyor. Bu da bebeğin değişik tatlara zaten alışık olduğunu kanıtlıyor.<br /> <b><br /></b> <b>Gece sık uyanan bebekler doymuyor demektir ve ek gıdaya başlanmalıdır! YANLIŞ!</b><br /> <b><br /></b> <b>DOĞRUSU: </b>Burada bebeğin huzuru ve kilo alım hızı önemli. Kilo alımı yeterli olan bir bebeğin doymadığı ya da gece acıktığı yorumunu yapmak doğru değil. 4. aydan sonra bebeklerin çevresine ilgisi artıyor ve bebeklerde sık uyanmalar görülebiliyor.<br /> <br /> <b>Kilo alımı yetersiz bebeklerde ek gıda daha erken başlanmalıdır! YANLIŞ!</b><br /> <b><br /></b> <b>DOĞRUSU:</b> Öncelikle annenin beslenmesinin sorgulanması, gerekirse anneye vitamin ve mineral desteğine başlanması gerekiyor. Bu da yeterli olmuyorsa 6. aya kadar eksik, anne sütüne en yakın formül mama ile tamamlanmalı.<br /> <br /> <b>Ek gıda başlandığında bebeklere yağsız, diyet süt ürünleri verilmeli ve kırmızı etten kaçınılmalıdır! YANLIŞ!</b><br /> <b><br /></b> <b>DOĞRUSU: </b>Erişkinlerin aksine bebek beslenmesinde doğal yağların yeri çok önemli. Bebeklerin günlük protein ve vitamin ihtiyaçları da erişikinlerden yaklaşık 4 kat daha fazla. Dolayısıyla bebek beslenmesinde hayvansal yağlar, kırmızı et ve zeytinyağının doktorun önerdiği ölçüde tüketilmesi önem taşıyor.<br /> <br /> <b>Doktorun önerdiği miktarları tüketmesi için bebeği zorlamak! YANLIŞ!</b><br /> <b><br /></b> <b>DOĞRUSU:</b> Ek gıdaya geçiş beslenmeye destek olduğu kadar, bebeğin çiğneme, yutma ve bir beslenme ritmi kazanma dönemi. Ek besinler doktorun önerdiği saatlerde ve açken denenmeli fakat bebeğin ne kadar yiyeceği bebeğe bırakılmalı. Ardından doymadığı miktar anne sütü ile tamamlanmalı.<br /> <br /> <b>Tel süzgeç veya doğrayıcı kullanılmamalı, her şey bebeğin eline verilmelidir! YANLIŞ!</b><br /> <b><br /></b> <b>DOĞRUSU: </b>Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İmre İnce Gökyar "Her bebeğin emmeden çiğneme fonksiyonlarına geçişi farklıdır. Özellikle 6. ayda ek gıdaya yeni başlanırken gıdaların ezilerek denenmesi daha doğrudur. 7. aydan itibaren bebek hazırsa BLV metodu dediğimiz elle beslenmeye geçilebilir. Bebek hazır değilse kesinlikle ısrar edilmemeli ve bir süre daha ezerek ek gıdaya devam edilmelidir" diyor.<br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-68051289332350633852023-10-25T22:07:00.002+03:002023-10-25T22:07:28.695+03:00Özel Tasarım Dufold Etiketleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiejJSheB5lJYia8HbX2fYog72FvCIZmtTFY_iuOhGoeWV5bruDCThRjorkckFiqchsa0KAelmhp1FGT6vyKhOFouDSDAdYF_VGbjzLH_vqrJn0NM1oX02rIicfnO3u2Gx4bF26hMuecCKcm2FdlWDnKZZNMQJW6aCgi_38oMtA58HzaV2_2AdIB6ZdmOEL/s800/30x12-95-adet-bb-a4-tabaka-etiket-2095-700x700.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Özel Tasarım Dufold Etiketleri" border="0" data-original-height="800" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiejJSheB5lJYia8HbX2fYog72FvCIZmtTFY_iuOhGoeWV5bruDCThRjorkckFiqchsa0KAelmhp1FGT6vyKhOFouDSDAdYF_VGbjzLH_vqrJn0NM1oX02rIicfnO3u2Gx4bF26hMuecCKcm2FdlWDnKZZNMQJW6aCgi_38oMtA58HzaV2_2AdIB6ZdmOEL/s16000/30x12-95-adet-bb-a4-tabaka-etiket-2095-700x700.jpg" title="Özel Tasarım Dufold Etiketleri" /></a></div><div>Kaliteli etiket baskıları ile birden fazla alanda kullanım sağlanmaktadır. Hazırlanan dufold etiket tasarımları kişilerin ihtiyaçlarına uygun olarak düzenlenmektedir. Üstelik kullanımı kolay ve pratiktir. Yeni nesil etiket modellerinden biri olarak sektörün öncüleri arasında yer almaktadır. Dufold etiketleri teknolojinin sunduğu en kaliteli ürünlerdendir. Hem gıda hem de tekstil başta olmak üzere çeşitli alanlarda kullanımı bulunmaktadır. Dufold etiketleri yapışkanı güçlü ve yıpranmaz kağıttan üretilmektedir. Kuşe ve mat kağıt seçenekleri de müşterilerin isteklerine göre hazırlanmaktadır.</div><div> </div><div><b><a href="https://www.kuseetiket.net/" target="_blank">Matbaa baskı</a></b> aşamasının en kaliteli ürünlerinden biri dufold etiketleridir. Bu etiketler farklı ölçülerde tasarlanarak kişilere sunulmaktadır. Dufold etiketlerinin en bilinen özelliği ile dayanıklılığıdır. Dayanıklı ve güçlü yapışkan özelliği kişilerin tercih etme nedenlerinin başında yer almaktadır. Dufold etiket modelleri ile kişiler istedikleri özgün tasarıma anında sahip olmaktadır. Etiketlerin üstün performans sergileyen matbaa ürünleri olması kalitesini de ön plana çıkarmaktadır. Son zamanların en sık tercih edilen ve kullanılan etiket modelleri arasında yer almaktadır.</div><div> </div><div><b>Yapışkanı Kuvvetli Şekilde Tasarlanan Dufold Etiketleri</b></div><div> </div><div>Yapışkanı kuvvetli şekilde hazırlanan dufold etiket modelleri ile istenen yerde kullanım sağlamak mümkündür. Sektörün en ihtiyaç duyulan ürünlerinden biridir. Etiketlerin kullanım alanlarının kapsamlı olması kişilere yeni nesil ürün sunumları gerçekleştirmektedir. Son zamanlarda firmalar etiket ihtiyaçlarını bu dufold etiketleri ile karşılamaktadır. Popüler ürün listeleri içerisinde yer alan bu ürünler sayesinde tüm farklı modellere aynı anda ulaşmak da mümkündür. Hazırlanan renk ve model tasarımları da tamamen firmalara uygun şekilde öneri oluşturmaktadır.</div><div> </div><div><b>Renk Canlılığı Sağlayan Özellikle Tasarlanan Dufold Etiket Modelleri</b></div><div> </div><div>Kurumsal firmanın ihtiyaçlarından biri olan etiket seçenekleri arasında dufold etiketleri dönemin en kaliteli ürünlerinden biridir. Bu etiketler üzerine yapılan baskı çalışmaları da yüksek oranda koruma sağlamaktadır. Tasarlanan etiket modellerinde kullanılan canlı renkler kalıcı bir şekilde güneş ve ısıya karşı dayanıklılık göstermektedir. Rengin solması durumlarından uzak özellikte tasarlanan bu etiketler dönemin en popüler ürünlerinden olarak satışa sunulmaktadır. Firmalar kendi tasarımlarının yer aldığı bu etiketler ile birden fazla alanda kullanım sergilemektedir.</div><div> </div><div><b>Ölçüleri Kişiye Göre Ayarlanan Dufold Etiket Modelleri Satın Alma</b></div><div> </div><div>Boyut ve ölçü seçenekleri ile kişilerin isteklerini en iyi şekilde karşılayacak modellerden biri dufold etiketleridir. Bu etiket modelleri tamamen tasarımsal yönü güçlü olan ürünlerdir. Özellikle farklı ölçülerde hazırlanan ürün listeleri ile kişiler kendi kullanmak istedikleri alan üzerinde bir boyut seçeneğinden faydalanmaktadır. Hızlı sipariş ve güvenli teslim bu etiketlerin tercih edilme nedenleri arasına girmektedir.</div><div> </div><div><b>Rulo Şeklinde Üretilen Dufold Etiketleri ve Farklı Boyut Seçenekleri</b></div><div> </div><div><b><a href="https://www.kuseetiket.net/dufold-etiketler-ve-yazicilari/" target="_blank">Dufold etiketlerinin</a></b> özelliklerinden bir diğeri ise rulo şeklinde tasarlanmasıdır. Rulo olarak yüksek adette hazırlanan bu etiketler kişilerin ihtiyaçlarını da en iyi şekilde karşılamaktadır. Üzerinde farklı tasarım işlemelerinin bulunduğu etiket seçenekleri ile kurumsal anlamda reklam tanıtım hizmetlerinden yararlanmak da kolay hale gelmektedir.</div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-45707087318544106272023-03-10T12:26:00.003+03:002023-03-10T12:26:28.122+03:00100 yaşına kadar yaşamanın formülü gen testinde saklı<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGkS9AdDP_hyphenhyphenlTOqU3tyigNQBu6UFsMqij1cZyL5pjvgq_vBhrIVRbpTeDNKXU1f3Os3yTGrxO8YMZgkMXhHZ-MdAK1dnH0efnZpZCrgmh5zuQ8Ew0hdfx8ApkZVnG0zneYpAaejQ2iy8V/s1600/1531736172_Lifestyle_Gentest_Mini.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGkS9AdDP_hyphenhyphenlTOqU3tyigNQBu6UFsMqij1cZyL5pjvgq_vBhrIVRbpTeDNKXU1f3Os3yTGrxO8YMZgkMXhHZ-MdAK1dnH0efnZpZCrgmh5zuQ8Ew0hdfx8ApkZVnG0zneYpAaejQ2iy8V/s1600/1531736172_Lifestyle_Gentest_Mini.jpg" /></a><b>Neden bazı profesyonel sporcular çok genç yaşta kalp krizinden ölürken, bazı insanlar kötü alışkanlıklarına karşın doksanlı yaşları görebiliyorlar? Benzer şekilde beslenmelerine rağmen bir kişinin kilo alıp diğerinin almamasının sırrı nedir?</b><br />
<b><br />
</b> Kişilerin genetik yatkınlıklarının bulunduğu ölümcül hastalıklardan korunabilmeleri için buna uygun yaşam tarzına sahip olmaları gerektiğini söyleyen Gentest Enstitüsü Direktörü Dr. Serdar Savaş, "Aksi durumda hastalık eşiği geçilir ve hastalık kaçınılmaz olur. Kişiler, çok kolay bir biçimde yapılabilen gen testi ile hangi hastalıklara genetik yatkınlıkları bulunduğunu öğrenebilir ve ölümcül hastalıklardan korunarak uzun yıllar boyunca sağlıklı bir biçimde yaşayabilirler" dedi. <br />
<br />
Birbirine benzeyen beslenme ve egzersiz alışkanlıklarına karşın bir kişide görülen bir hastalığın diğerinde görülmemesinin temel nedeninin genlerde saklı olduğunu söyleyen Gentest Enstitüsü Direktörü Dr. Serdar Savaş, "Bu nedenle, birebir aynı yaşam tarzına sahip iki kişiden birinin yakalandığı bir hastalığa, diğer kişi hayatı boyunca yakalanmayabiliyor" dedi.<br />
<br />
"Eşit miktarda tatlı yiyen iki kişiden biri diyabet hastası olurken diğerinin olmaması, aynı miktarda yağ tüketen iki kişiden biri yüksek kolestrol nedeniyle kalp krizi geçirirken diğerinin kalbine ilişkin bir şikayetinin bulunmaması gibi örneklerde de görülebileceği gibi, genetik yatkınlık, hastalık oluşumunda kritik bir noktada" diye konuşan Dr. Savaş, sözlerini şöyle sürdürdü:<br />
<br />
"Örneğin, kimimizin farklı kanser türlerine, kimimizin kalp damar hastalıklarına, kimimizin ise Alzheimer'a genetik olarak yatkınlığı vardır. Kişisel savunma sistemi, kişiye atalarından miras diyebileceğimiz bu hastalıkların ortaya çıkmasını yani ilgili genlerin çalışmasını engelleyebilir. Kişinin bir hastalığa genetik yatkınlığı bulunmasına rağmen, buna uyumlu olmayan bir yaşam tarzı sürüyorsa, akciğer kanserine yatkın bir kişinin sigara içmesi gibi, hastalık kaçınılmaz bir hale gelir. Bunu 'hastalık eşiğinin geçilmesi' olarak tanımlıyoruz. Günümüzde ölümlerin büyük bir bölümünü oluşturan kalp hastalıkları, kanserler, diyabet, osteoporoz, beyin-damar hastalıkları da bu eşiğin geçilmesi, yani genetik faktörlerin yanında yaşam tarzı ve çevre ile ilgili faktörlerin de bir araya gelmesiyle oluşur."<br />
<br />
<b>Hastalık eşiğini geçmemek için</b><br />
<br />
Dr. Savaş'ın verdiği bilgilere göre, hastalık eşiğini geçmeden sağlıklı bir yaşam sürmek mümkün:<br />
<br />
"Kişiler genetik yatkınlıklarını bilirler ve buna uygun bir yaşam tarzını benimserlerse, risk taşıdıkları hastalıklara karşı önlem alabilirler. Böylece yaşamlarını aile büyüklerinde ya da akrabalarında bulunan kronik rahatsızlıklardan uzakta sürdürebilirler. Biz Gentest adını verdiğimiz kişiye özel tıp modelini tam da bunun için geliştirdik. Sadece kan ve idrar örneği vererek yararlanılabilen Gentest sayesinde, kişinin genetik yapısını son derece ayrıntılı bir biçimde çıkarabiliyoruz. Buna ek olarak, çevresel faktörleri belirlemek üzere yaşam tarzı analizi de gerçekleştiriyoruz. Sonucunda, kalıcı yaşam tarzı değişiklikleri, beslenme ve fiziksel aktivite önerileri sunuyoruz. Böylece kişiler bir anlamda kendilerine özel bir kullanım kılavuzuna sahip olarak ölümcül hastalıklardan korunmanın yanında, yaşlanmayı yavaşlatabiliyor, fazla kilolarından kalıcı olarak kurtulabiliyor, düşünsel, fiziksel, cinsel performansları belirgin şekilde artmış olarak yaşamlarını sürdürüyorlar."<br />
<br />
Gentest Enstitüsü'nün kurucusu ve direktörü olan Dr. Serdar Savaş, Dünya Sağlık Örgütünün Avrupa Programı Direktörlüğü görevinde bulunmuştur. Halen Dünya Sağlık Örgütü ile ulusal ve uluslararası kuruluşlara danışmanlık yapmakta olan Dr. Savaş'ın layık görüldüğü birçok ödül, devlet nişanları, çeşitli dillerde yayınlanmış bilimsel eserleri mevcut.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-15381922731536836442023-03-10T12:12:00.001+03:002023-03-10T12:12:06.619+03:00Depresyonun beslenme ile ilişkisi<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgem4Oj7Wli9Uqic7rI3GwKgKmofvj47gYBYK2JVmwYIpmw7ry4WVN41i_dv9NnosQjOyatLyIdk9cacvaR30CQUH2Sm-JX8os8pF1VUUGEE_ECKPDYuePikoqe5GiZFZfRnFWx-VCxmVnY/s1600/Depresyonun+beslenme+ile+ili%25C5%259Fkisi.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgem4Oj7Wli9Uqic7rI3GwKgKmofvj47gYBYK2JVmwYIpmw7ry4WVN41i_dv9NnosQjOyatLyIdk9cacvaR30CQUH2Sm-JX8os8pF1VUUGEE_ECKPDYuePikoqe5GiZFZfRnFWx-VCxmVnY/s1600/Depresyonun+beslenme+ile+ili%25C5%259Fkisi.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b>Dünya genelinde ortalama 350 milyondan fazla insanın etkilendiği depresyonla sağlıklı beslenerek nasıl başa çıkılacağı veya semptomları nasıl hafifletileceğiyle ilgili sizleri bilgilendireceğim.</b><br /><br /> Depresyon,ilgi veya keyif kaybı, kendini yorgun ve suçlu hissetme veya daha az değer görme, bozulmuş uyku ve yemek düzeni, kötü konsantrasyon ve üzüntü haliyle karakterize olup kalıcı veya geçirilebilir mental bir hastalıktır. Bu hastalıktan uzaklaşmanın en kolay yolu bizlerin her zaman tekrarladığı sağlıklı bir yaşamdan yola çıkarak olur. Fiziksel aktivitenizi arttırarak, sağlıklı gıdalar tüketerek, sigara ve alkolden uzak durarak, kendinize zaman ayırıp sevdiğiniz hobilerle uğraşarak depresyondan uzaklaşma imkanınız vardır. Yalnız en çok unutulan nokta depresyondaki bir birey hiç birşey yapmak istemeyecektir.<br /> <br /> Uyku düzeni bozulunca yemek düzeni bozuluyor ve vücudun ihtiyacı olan enerji alımı olmadığı için birey spor veya yürüyüş yapacak enerjiyi bulamamaktadır. Böyle bir durumda beslenmeyle ilgili nokta atışı düzenlemeler yaparak vücudun ihtiyacı olan enerjiyi toplamanızda size yardımcı olacak önerilerde bulunacağım ve işe yaradığını kendi gözlerinizle göreceksiniz.<br /> <br /> <b>Beyaz Şeker ve Fruktoz Şekeri İçeren Her Besinden Uzak Durulmalı</b><br /> <br /> Sadece çayıma şeker atmıyorum şeklinde içinizi rahatlatabilirsiniz fakat paketli olan her ürünün içinde birçok kimyasal maddeyle birlikte yüksek oranda şeker kullanılmaktadır. Şeker tüketiminin depresyonla pozitif etkisi olduğu altı ülke arasında yapılan kesitsel bir çalışmada net olarak görülmüştür.<br /> <br /> <b>Mineral ve Vitamin Eksiklikleri Olumsuz Etkilemektedir</b><br /> <br /> Vücutta herhangi bir eksik besin öğesi olduğu zaman vücut ister istemez strese giriyor bu durum da depresyonu maalesef beslemektedir. Öncelikle vitamin ve mineral eksikliği olup olmadığının kontrolü yapılmalıdır. C, B1, B3, B6, B12 vitaminleri ve folat, çinko, selenyum gibi minerallerin eksikliği depresyonda olan bireylerde çok sık karşımıza çıkmaktadır. B vitaminleri, D vitamini ve balık, zeytinyağı, sebze ve meyve tüketiminin depresyona olumlu etkisi olduğu görülmektedir.<br /> <br /> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkyvT7e4RYAcCmgkDbSHDmCrE_6PL3NtQAGfnViPt-SxUSMRZpZkELxSKJxfxd6U1sKxrDWtdYulQCtSgR8goAuZw4Ymfurn66QRmrksYHBt1Gblm2IGyJ99UETFn-ccYx99AUiwi1d25N/s1600/Dyt.+Beyza+Karabulut.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjkyvT7e4RYAcCmgkDbSHDmCrE_6PL3NtQAGfnViPt-SxUSMRZpZkELxSKJxfxd6U1sKxrDWtdYulQCtSgR8goAuZw4Ymfurn66QRmrksYHBt1Gblm2IGyJ99UETFn-ccYx99AUiwi1d25N/s320/Dyt.+Beyza+Karabulut.jpg" width="184" /></a><b>Omega-3 Yağ Asidi</b><br /> <br /> Halk üzerinde yapılan çalışmalarda omega-3 yağ asidi düzeyleri düşük olan bireylerde depresyon görülme sıklığı daha fazladır. Bazı klinik çalışmalarda depresyon tedavisinde kullanılan antidepresanların yanında omega-3 takviyesinin alınması iyileşme sürecine faydası olduğu gözlenmiştir. Günümüzde balık tüketiminin azalmasıyla birlikte pek çok insanda omega-3 eksikliği görülmektedir. Bu durumda haftada en az 2 kez balık tüketimi önermekteyiz.<br /> <br /> <b>Kahve ve Yeşil Çay Tüketimi</b><br /> <br /> Kahve tüketimi seratonin hormonunun salınımını kolaylaştırdığı düşüncesiyle önerilmektedir ama her zaman dediğimiz gibi miktar her zaman önemlidir. Günde 3 kupadan fazla içilmemesi gerekmektedir. Yeşil çay içinse dopamin ve noradrenalin düzeylerini artırdığı gerekçesiyle depresyonda tedaviye yardım edici etkisi olduğu görülmektedir. Günde 4-5 fincana kadar tüketilebilir.<br /> <br /> <b>Dyt. Beyza Karabulut</b><br /> <br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-84958167273949312632023-03-10T12:05:00.007+03:002023-03-10T12:13:53.477+03:00Çocuklari kötü alışkanliklardan nasil korumali?<span style="font-family: inherit;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYid0kQVU1ETEdEO8lTg4DmrP-oY1JiUTsUUc88oPtsx26hN5LjcveNEXwy_FCQ3TRVgLsVhITAjbOs3gBl4216mLJttBW_bE3QDrdBg4X0iqthz3UDTi8K7xF2DXwbhvASNNnI5br2mtsIASj9q_b0chhdiqHdajAf2DbKNw5ezI5muA06LHCL-7Jcg/s1300/%C3%87ocuklar%C4%B1%20k%C3%B6t%C3%BC%20al%C4%B1%C5%9Fkanl%C4%B1klardan%20nas%C4%B1l%20korumal%C4%B1.webp" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Çocukları kötü alışkanlıklardan nasıl korumalı?" border="0" data-original-height="788" data-original-width="1300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjYid0kQVU1ETEdEO8lTg4DmrP-oY1JiUTsUUc88oPtsx26hN5LjcveNEXwy_FCQ3TRVgLsVhITAjbOs3gBl4216mLJttBW_bE3QDrdBg4X0iqthz3UDTi8K7xF2DXwbhvASNNnI5br2mtsIASj9q_b0chhdiqHdajAf2DbKNw5ezI5muA06LHCL-7Jcg/s16000/%C3%87ocuklar%C4%B1%20k%C3%B6t%C3%BC%20al%C4%B1%C5%9Fkanl%C4%B1klardan%20nas%C4%B1l%20korumal%C4%B1.webp" title="Çocukları kötü alışkanlıklardan nasıl korumalı?" /></a></div>Çocukluk dönemlerinde çocuklar tarafından sıklıkla yapılan bazı kötü alışkanlıkların olduğunu belirten uzmanlar, anne babalara çocukları bu alışkanlıklardan korumak için çok fazla baskı yapmak yerine farklı yöntem önerilerinde bulunuyor.<br />
<span><br /></span>
<span>İyi niyetli ve anlayışlı aileler bile toplumda “kötü alışkanlık” olarak algılanan bu davranışlar yüzünden sinirlenip, çocuklarını vazgeçirmek için onları azarlama veya cezalandırma yoluna giderler. Fakat bu davranışlar üzerine çok fazla odaklanmak ters tepip, sadece çocuğunuzu daha inatçı yapabilir. Daha da kötüsü, çocuğunuza bu konuda rahat vermemek ve ona sataşmak, onunla bu yüzden alay etmek, kendini cesareti kırılmış ve mutsuz hissetmesine neden olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Aslında bilinmesi gereken bu gibi çocukluk alışkanlıklarının genellikle zararsız olduğu ve özellikle üzerine düşülmediği takdirde çocukların kendiliğinden bu alışkanlıklardan vazgeçtiğidir. Eğer çocuğunuza yardımcı olmak istiyorsanız onu eleştirmek yerine evde ve okuldaki stres ve gerginliğinin olası nedenlerini araştırıp, ona kendini daha güvenli ve rahat hissedeceği bir ortam sağlamalısınız.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>1. Burun karıştırma</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Neredeyse bütün çocuklar ara sıra parmaklarını burunlarına sokup, içindekileri çıkartırlar ve çıkarttıklarını ya yerler ya da yakınlarında bulunan bir nesneye sürerler. Böyle bir davranışın toplum içinde yapılması kabul görmeyeceğinden ebeveynler de doğal olarak bu davranışa karşı kayıtsız kalmayıp hemen tepkilerini gösterirler. Bu alışkanlığın tam olarak önüne geçemeseniz de çocuğunuza (genellikle 4-5 yaşlarında) toplum içerisinde burnunu karıştırmaması gerektiğini ve burnunu kağıt mendile silmesinin doğru olduğunu öğretebilirsiniz.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Burun karıştırmanın neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Burun karıştırmak önemsiz burun kanamalarına sebebiyet verebileceği gibi, solunum yolları virüsleri genellikle elden buruna geçtiği için soğuk algınlığı riskini yükseltir. Şayet çocuğunuz burnunu karıştırdıktan sonra gözünü ovuşturursa, mikropların göze geçerek konjüktivit ve bu gibi enfeksiyonlar oluşturmasına sebep olabilir. Çok sık burun karıştırmak, burunun içinde yara ve kabuklar oluşmasına sebep olabilir. Bu da çocuğunuzun burnunu karıştırma dürtüsünü arttırır.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Burun karıştırmaya karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuzu burnunu karıştırırken gördüğünüzde, “iğrenç” ya da “pis” gibi kelimeler kullanmayın. Küçük çocuklar, onların davranışlarından ve bedensel hareketlerinden iğrendiğinize inanırlarsa, sizin kendisini reddettiğinizi düşünebilirler. Öte yandan özellikle okul öncesi çağındaki çocuklara gereğinden fazla tepki göstermek, onlara sizi sinirlendirebilmek için yeni bir ipucu verdiğinden, daha fazla burun karıştırmalarına neden olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Burun karıştırmaya karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuza toplum içerisinde burnunu karıştırmaması gerektiğini gerçekçi örnekler vererek öğretin. Ona kağıt mendil kullanmasını önerin ve sık sık ellerini yıkayın. Enfeksiyonları önlemek için de tırnaklarını sık sık kesin. Eğer bu alışkanlığı yüzünden burnunun içi çok fazla tahriş olmuşsa kabukların iyileşmesi ve yumuşaması için odasında nemlendirici cihaz ya da buhar makinası çalıştırabilirsiniz. Ayrıca her gün pamuklu bir çubukla burnun iç kısmına vazelin sürün. Çocuğunuz bu alışkanlığından vazgeçmeyi kendisi de istiyorsa parmağına bir bandaj sarmayı deneyebilirsiniz. Böylece parmağını burnuna sokmaması gerektiğini hatırlayacaktır.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>2. Saç çekme</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Saç çekme genellikle 5 yaşından küçük çocuklarda, bir yandan parmağını emerken bir yandan da saçlarıyla oynaması şeklinde ortaya çıkar. Büyük bir ihtimalle parmağını emmeyi bıraktığında, saçıyla oynamaktan da vazgeçecektir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Saç çekmenin neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Bazı durumlarda saç çekme alışkanlığı dikkat çekici derecede kel bölgelerin oluşmasına neden olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Saç çekmeye karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuz saçıyla oynadığı için cezalandırmayın ya da bunu önlemek için saçlarını kısa kestirmeyin. Ona parmaksız eldivenler giydirerek davranışı önlemeye çalışmak, ya da ona oyuncak ve bu gibi rüşvetler vermek de işe yaramayacaktır.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Saç çekmeye karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Okul öncesi yaşlardaki çocukların saçlarıyla oynamalarını önlemenin en etkili yolu bu davranışı görmemezlikten gelmek ve eğer çocuğunuz vazgeçmeye niyetliyse genellikle bu davranışa eşlik eden parmak emme alışkanlığının üzerine eğilmektir. Eğer çocuğunuzun yaşı daha büyükse ve saçını çekme alışkanlığı varsa bir uzmana danışmak yaralı olacaktır. Bazen böyle yardımlar almak depresyon ve bu gibi hastalıkların başlangıcı olabilecek durumların ortaya çıkmasını sağlar.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>3. Parmak emme</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Bu alışkanlık bebeğin başparmağını keşfetmesi ve onu emmenin ne kadar zevkli olduğunu fark etmesiyle ortaya çıkar. Aslında parmak emme, bebeklerin ve çocukların yorgun, sıkkın veya endişeli olduklarında kendilerini rahatlatmalarına yardımcı olan zararsız bir davranıştır. Çocukların çoğu bu alışkanlıktan 3-4 yaşlarında vazgeçseler de, bazı çocuklar 5 yaşından sonra da devam edebilirler.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Parmak emmenin neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Parmak emen çocuklarının bazen parmaklarında yaralar, nasır ve tırnaklarında enfeksiyon oluşabilir. Eğer çocuğunuz 6 yaşlarındaysa ve kalıcı dişleri çıktığı halde parmaklarını emmeye devam ediyorsa, dişleri tel takmayı gerektirecek şekilde yamuk ve yanlış çıkabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Parmak emmeye karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Parmak emmek o kadar normal ve zararsız bir davranıştır ki, 4 yaşından küçük bir çocukta bu davranışı durdurmak için hiçbir şey yapmaya gerek yoktur. Çocuğunuzun yaşı daha büyük olsa bile parmağını emmeye devam ettiği takdirde onu küçümsemek, azarlamak veya cezalandırmaktan kaçınmalısınız.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Parmak emmeye karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Okul öncesi yaştaki çocuğunuza güvenli bir ortam sağlamanın yanı sıra ona sıkılmadan yaratıcı oyunlar oynayabilmesi için fırsatlar yaratmalısınız. İki elini de kullanmasını gerektiren oyunlar da parmak emmeyi unutturmak için etkili yöntemlerdir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Çocuğunuz 4 yaşından küçükse ve bu alışkanlığından kurtulmak istiyorsa, parmağına acı tadı olan ojeler sürmeyi, parmağını bandajlamayı veya parmağını emmediği zamanları yıldızlarla bir tablo üzerinde işaretleyerek onu motive etmeyi deneyebilirsiniz.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Çocuğunuz 6 yaşında büyükse dişlerdeki bozulmaları önlemek için diş doktorunuz parmak emmeyi güçleştirecek bir takım fiziksel engeller kullanmanızı tavsiye edebilir. Ancak uzun süreli parmak emme alışkanlığı duygusal stres ve güvensizliğe sebep olabileceğinden bu durumu çocuğunuzun doktoru ile paylaşmanız iyi olacaktır.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>4. Mastürbasyon</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Küçük çocukların cinsel hislerinin olmadığı gibi yanlış bir düşünceye sahip olan ebeveynler, çocuklarını cinsel organlarına dokunurken ya da okşarken gördüklerinde çok şaşırıp kaygılanabilirler. Oysa çocuklar daha bebekliklerinde cinsel organlarını da diğer organlarını öğrendikleri gibi dokunarak keşfederler ve bu organın mutluluk verici duyguların kaynağı olduğunu anlarlar. Duydukları hazzın masum tekrarları ise tamamıyla kendini keşfetmenin ve kendiyle oynamanın normal bir parçasıdır. Yine de birçok ebeveyn bu davranışı onaylamaz. Ancak ebeveynler çocuklarının cinsel keşiflerine aşırı tepki gösterirlerse, çocuklar kendilerinde yanlış bir şeyler olduğu sonucuna varabilirler.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Neredeyse bütün çocuklar, genellikle 4 yaşlarında ve ergenlik dönemlerinde olmak üzere, ara ara mastürbasyon yaparlar. Okul öncesi yaşlardaki çocuklar genital bölgelerini elleriyle uyararak, bacaklarının baldır kısımlarını birbirine sürterek ya da bir nesneye sürtünerek mastürbasyon yaparlar. Çocuk bunu yaparken çok meşgul görünebilir ya da kızarmış olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Kuşkusuz, birçok aile çocuğunu çoğunlukla penisiyle oynarken değil de, parmağını emerken görecektir. Fakat aynı burun karıştırmak gibi bu davranışın kontrol altına alınabilmesi için uygulanırken müdahale edilmesi gerekmektedir. Zaten çocuğunuz bu davranışın toplum içerisinde yapılmasının uygun olmadığını hissettiğinde, sadece yalnızken mastürbasyon yapacak ve dolayısıyla aileler de bu davranıştan daha az haberdar olacak ve daha az endişeleneceklerdir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Mastürbasyonun neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Birçok söylentinin aksine mastürbasyon yapmanın sağlık açısından hiçbir riski yoktur. En büyük tehlike ebeveynlerin bu durum karşısında gösterecekleri tepkinin altında yatmaktadır. Çocuklar ailelerin kötü ve aşırı tepkileri nedeniyle vücutlarını keşfetmek ve sevmekten dolayı kendilerini suçlu hissedebilir ve bu davranışlarının ahlaksızlık olduğunu düşünerek duygusal zarar görebilirler.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Mastürbasyona karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Ne kadar şaşırmış olursanız olun, çocuğunuza mastürbasyon yaparken rastladığınızda kesinlikle olumsuz tepkiler vermemeye ve yargılayıcı yorumlarda bulunmamaya çalışın. Böyle bir tepki sadece çocuğunuzun mahcup olmasına yol açar. Diğer davranışlar gibi bu davranışa da aşırı tepki göstermeniz halinde onu daha fazla mastürbasyon yapmaya itmiş olur ve bu yüzden de suçlu olduğunu düşünerek kendisine olan saygısını kaybetmesine neden olursunuz.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Mastürbasyona karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuza vücudunun bölümlerini öğretirken genital bölgelerin gerçek isimlerini kullanın. Okul öncesi yaşlardaki çocuğunuzu mastürbasyon yaparken gördüğünüzde dikkatini başka bir yöne çekmeye çalışın. Anlayabilecek yaşlara yani 4-5 yaşlarına geldiğinde genital bölgelere dokunmanın toplum içinde yapmadığımız bir davranış olduğunu anlatın.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Eğer çocuğunuzun bakımıyla sizden başka bir kişi de ilgileniyorsa, o kişinin de sizinle aynı yaklaşım içinde olması gerekir. Aksi takdirde sizin bütün çabalarınız ve soğukkanlılığınıza rağmen diğerlerinin verdiği olumsuz tepkiler çocuğunuzun yine kendini suçlu hissetmesine ve kafasının karışmasına neden olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Öte yandan çocuğunuz kendini mastürbasyon yapmaktan alıkoyamıyorsa, yapmamasını söylediğiniz halde bu davranışı toplum içerisinde de tekrarlıyor ya da başkalarını da buna zorluyorsa doktoruna başvurmalısınız. Zira böyle bir davranış çocuğunuzun cinsel tacize uğradığının bir göstergesi olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>5. Tırnak yemek</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Bu alışkanlığın 3 yaşından itibaren başladığı görülmekle beraber çocukların çoğu 10-18 yaşları arasında tırnaklarını yerler. Tırnak yeme alışkanlığı 10 yaşından itibaren erkek çocuklarda kızlara oranla daha fazla görülür.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Çocuklar tırnaklarını genellikle gergin ve sıkkın olduklarında veya televizyon seyretmek ya da ödev yapmak gibi aktivitelere konsantre olduklarında yerler. Tırnak kırıldığında da bilinçaltından gelen pürüzleri düzeltme isteğiyle tırnaklarını daha sık yemeğe başlarlar. Kuru ve çatlamış ellerde çocukları tırnak yemeye kışkırtan sebeplerdendir. Kurumuş ellerde tırnak etrafındaki ölü deri pürüzlü bir hale gelir ve çocuğu bu derileri çiğneyerek pürüzsüz bir yüzey yaratmaya teşvik eder.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Tırnak yemenin neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Tırnak yemek, tırnak etrafındaki derininin iltihaplanmasına bu da kanama ve enfeksiyona neden olabilir. Bu alışkanlık aynı zamanda özellikle kesici olan ön dişlerin kenarlarında kırılma ve çatlamalara da neden olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Tırnak yemeye karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Diğer durumlarda olduğu gibi bu davranışın da üzerinde fazla durmamak ve özellikle çocuğa tırnaklarının çirkin olduğunu söylememek gerekir. Çünkü böyle söyleyerek çocuğunuzun sürekli olarak tırnağının şeklini düşünmesini ve düzeltmek için daha fazla yemesini sağlarsınız.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Tırnak yemeye karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuza günlük tırnak bakımı yapmaya başlayın. Tırnaklarının kurumasını önlemek için bir nemlendirici ve kuvvetlendirmek için bir tırnak sertleştirici kullanın. Tırnakların kenarlarını ve şeytan tırnaklarını bir törpüyle düzeltin. Günde birkaç defa el losyonu sürün. Eğer bir kızınız varsa tırnaklarının daha kuvvetli olması için şeffaf renkli bir parlatıcı da sürebilirsiniz.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>6. Dudak yalama ya da çiğneme</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Dudakları ısırma ya da yalama alışkanlığını çocuğunuz dudakları fazlasıyla kuruduğunda onları hafifçe çiğneyerek ve ısırarak, pürüzlü deriyi kopartmaya ve dudağı nemlendirmeye çalışırken edinir. Çocuğunuz gergin, yorgun ve sıkılmış olduğu durumlarda bu davranış artar ve dudaklar ne kadar çok yalanıp ısırılırsa o kadar pürüzlenecekleri için çocuğunuzda da onları ısırıp pürüzsüz bir hale getirebilmek için karşı konulmaz bir istek oluşacaktır.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Dudak yalama ya da çiğnemenin neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Bu alışkanlık kronikleşirse dudak ve ağız çevresindeki derinin tahriş olmasına ve enfeksiyonlara karşı daha savunmasız hale gelmesine neden olur. Bu da rahatsızlık ve acı veren bir durumdur. Genellikle ağız kenarlarındaki deri kızarır ve tahriş olur.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Dudak yalama ya da çiğnemeye karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Dudaklarının çevresinde oluşan kırmızılıktan hiç söz etmeyin.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Dudak yalama ya da çiğnemeye karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuza bir dudak nemlendiricisi verin ve bunu gün boyunca kullanmasını sağlayın. Çocuğunuz okul öncesi yaşlardaysa bunu muhtemelen siz yapmak durumunda kalacaksınız. Bu şekilde kurumuş, çatlamış ve pürüzlenmiş dudak ve çevresinin düzelmesini ve çocuğunuzun bu alışkanlıktan vazgeçmesini sağlayabilirsiniz. Çatlakların tekrar açılmasını önlemek için nemlendiriciyi dudak çevresine ovarak sürmek yerine, aşağı yukarı ufak darbelerle sürün. Yatma vakti geldiğinde ise iyileşmeyi hızlandırmak için çocuğunuzun dudaklarına ve dudak çevresine lanolin uygulayın.</span><br />
<span><br /></span>
<b><span>7. Diş gıcırdatma</span><br /></b>
<span><br /></span>
<span>Çocukların ve ergenlerin %15’inde uyurken diş gıcırdatma alışkanlığı olduğu görülmektedir. Bu davranışın kesin sebebi bilinmemekle beraber bir teoriye göre korku ve endişenin sebep olduğu sinirsel bir davranıştır. Genel olarak, çocuklar kalıcı dişlerinin tamamı gelinceye kadar diş gıcırdatmaya devam ederler ancak yetişkinlik döneminde bile bu davranıştan vazgeçemeyenler vardır.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Diş gıcırdatmanın neden olduğu sağlık sorunları</span><span><br /></span>
<span>Bir çocuk gece boyunca dişlerini gıcırdatıyorsa bu, çenesini, gece boyunca, uyanıkken bilinçli olarak yapabileceğinden çok daha kuvvetli olarak sıktığını gösterir. Bunun sık sık tekrarlanması ise çene ağrıları, aşınmış, yıpranmış, ayrık dişler ve baş ağrılarına neden olabilir.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Diş gıcırdatmaya karşı ne yapmamalı?</span><span><br /></span>
<span>Çocuğunuzu dişlerini gıcırdattığı için eleştirmeyin çünkü o büyük bir ihtimalle dişlerini gıcırdattığının farkında bile değildir. Ayrıca diş gıcırdatmasını engellemek için onu uykusundan uyandırmak da doğru bir davranış olmaz.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Diş gıcırdatmaya karşı ne yapmalı?</span><span><br /></span>
<span>Diş kontrollerini aksatmayarak çocuğunuzun diş sağlığını düzenli takip etmeye dikkat edin.</span><br />
<span><br /></span>
<span>Siz de çocuğunuzda bu problemlerden herhangi biriyle karşılaşıyorsanız ilk olarak onu rahatlatmak, hayatındaki stresi azaltmak için yollar arayın. Endişeli göründüğü zamanlarda ona destek olup derdini anlamaya çalışın. Eğer çocuğunuz sizi memnun etmek için sürekli bir çaba içindeyse, beklentilerinizin onun endişelerinin kaynağı olmamasına dikkat edin ve özellikle yatmadan önce mümkün olduğunca rahatlamış olmasını sağlayın.</span><br />
</span><div>
</div>
<div><span style="color: #444444;"><br /></span></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-48536111612385485342022-03-28T23:06:00.005+03:002022-03-28T23:06:33.977+03:00Pet şişe kanser yapmaz, kahve korur!<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMrjxB3iIItyNc30twDZkLAnLFWn4dFkYmey6enzrm2aJADlhplMbsz7uHzB9wlcVcBQQzIHfbztgHx8lD7BblPc_eHhFxhxFX2IajPwVYv03GGt9ik0afVxUJp1FeR4VRBNjOZIDFPcJt/s1600/Pet+%25C5%259Ei%25C5%259Fe+Kanser+Yapmaz%252C+Kahve+Korur%2521.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhMrjxB3iIItyNc30twDZkLAnLFWn4dFkYmey6enzrm2aJADlhplMbsz7uHzB9wlcVcBQQzIHfbztgHx8lD7BblPc_eHhFxhxFX2IajPwVYv03GGt9ik0afVxUJp1FeR4VRBNjOZIDFPcJt/s1600/Pet+%25C5%259Ei%25C5%259Fe+Kanser+Yapmaz%252C+Kahve+Korur%2521.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b>Birçok kişi midede ekşime ve şişkinlikten şikayet eder ancak çok fazla ciddiye almaz. Aslında mide kanseri buna benzer belirtilerle geliyorum der. İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ümit Koç, mide kanseri ile ilgili doğru bilinen yanlışları anlattı.</b><br /> <br /> Mide kanseri erkeklerde akciğer, kolon ve prostat kanserinden sonra 4. sırada, kadınlarda ise meme ve akciğer kanserinden sonra 3. sırada görülen bir sindirim sistemi hastalığıdır. Daha çok 50-70 yaşları arasında ve erkeklerde görülür. Mide kanseri yüzde 80 civarında hiç belirti vermeden de ilerleyebilir, hazımsızlık, şişkinlik, bulantı, kusma, iştahsızlık ve karın ağrısı şikayetlerine de yol açabilir.<br /> <br /> Peki, genetik faktörler dışında neler mide kanserine yol açar? Pet şişeler, damacana suları, kahve-çay gerçekten zararlı mı? Mide ilaçlarını ne kadar süre kullanmak gerekir? İstinye Üniversitesi Liv Hospital Bahçeşehir Gastroenteroloji Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Ümit Koç, merak edilen tüm bu soruların yanıtlarını verdi.<br /> <br /> <b>BU BELİRTİLER VARSA DOKTORA GÖRÜNÜN</b><br /> <br /> Mide kanseri çok çeşitli belirtiler vererek ortaya çıkar. Bu belirtileri erkenden anlamak ve gerekli tanı yöntemleri ile hastalığın varlığını belirlemek tedavide en büyük adımdır. Bu nedenle aşağıdaki belirtilerin varlığı önemlidir: Kronik kansızlık, istenmeyen ani kilo kaybı, iştahsızlık, erken doyma, halsizlik, midede ekşime, yanma, bulantı, kusma, yutma güçlüğü, karında şişkinlik. Kansere neden olan faktörler değiştirilemeyen ve değiştirilebilir faktörler olarak ikiye ayrılabilir. Yaş, genetik yatkınlık, cinsiyet gibi faktörler değiştirilemeyen faktörlerdir. Değiştirilebilir olanlar ise sigara, alkol, beslenme, çevre kirliliği gibi faktörlerdir.<br /> <br /> Genetik yatkınlık, ileri yaşta ve erkek olmak gibi değiştiremediğimiz risk faktörleri mide kanserinde rol almaktadır. Bunların dışında mide kanseri oluşumunda sigara ve alkol başta olmak üzere beslenme alışkanlıklarımız, obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve çevresel kirlilik gibi değiştirilebilir faktörler de etkilidir.<br /> <br /> <b>HER 10 KİŞİDEN BİRİNDE BU BAKTERİ VAR!</b><br /> <br /> Mide, sindirim sisteminin bir parçası olduğundan beslenme alışkanlıklarımızın sonuçlarına doğrudan maruz kalan bir organdır. Yapılan çalışmalarda tuzlu beslenme, özellikle tuzlanarak saklanmış yiyecekler, tütsülenerek saklanmış yiyecekler, mangal gibi alevde çokça yanmış yiyeceklerin tüketilmesinin mide kanseri riskini artırdığı bilinmektedir. Yine çok sıcak içme ve yeme alışkanlığı da mide kanserinde risk oluşturur. İşlenmiş etleri çok fazla tüketme (pastırma, sosis, sucuk ve jambon) bu etlerde 'nitrozaminler' denilen kimyasal maddeler bulunduğundan mide kanseri riskini artırır.<br /> <br /> Kanada'da yapılan bir çalışma, Helikobakter Pilori (HP) bakterisi taşıyan kişilerde kanser riskinin çok daha fazla olduğunu göstermiştir. Helikobakter Pilori, mide yüzeyine yerleşip gastrite neden olan bir bakteridir. Toplumumuzun yüzde 10'unda görülmektedir. HP enfeksiyonu olan kişilerin yüzde 1'inde mide kanseri geliştiği bildirilmiştir. Bu nedenle tedavisi önemlidir.<br /> <br /> <b>SALAMURA GIDALAR RİSKLİ!</b><br /> <br /> Salamura gıdaları çok tüketmek de riski artırabilir. İnsan metabolizmasında hücrelerin oksijen kullanımı sırasında normal olarak aktif oksijen radikalleri dediğimiz moleküller oluşur. Bu moleküller antioksidan moleküller ile yok edilirler. Eğer yok edilemezlerse DNA yapısını bozarak kanser oluşumuna neden olabilirler. En güçlü antioksidan molekülller C ve E vitaminleridir. Antioksidanlar taze sebze ve meyvelerde, tahıllarda, baharatlarda ve çay, kahve gibi içeceklerde bol miktarda bulunur.<br /> <br /> Kahve günümüzde çokça tüketilen içerisinde başta kafein, antioksidanlar olmakla birlikte yaklaşık bine yakın aktif madde bulunan bir içecektir. Birçok şekilde hazırlama yöntemi bulunmakta ve her yöntemde içerisindeki maddelerin etkinliği değişmektedir. Bu nedenle araştırmalarda bir standardizasyon yapmak zor olduğundan farklı sonuçlar ortaya atılmıştır. Günümüzde yapılan çalışmalarda kahve tüketiminin kansere yol açtığını söylemek yanlıştır. Tam tersine kahvenin kanserden koruyucu olduğunu gösteren çalışmalar olsa da, bunun ne derece doğru olduğu ileride çalışmalarda ortaya çıkacaktır.<br /> <br /> <b>ZARARLI DEMEK İÇİN 1 GÜNDE 60 DAMACANA İÇİLMELİ!</b><br /> <br /> Plastik ambalajlarda, pet şişelerde ve damacanalarda Bisfenol A (BPA) maddesi üretim aşamasında kullanılmaktadır. Bu madde insan ve hayvan deneylerinde gösterildiği üzere yüksek dozlarda hormonal etkilere neden olabilmektedir. Ancak bu etkisinin ortaya çıkması için çok yüksek dozlarda alınması gerekir. Bu nedenle özellikle yeni doğanlarda en kötü durum senaryosu göz önüne alınarak biberonlarda kullanımı yasaklanmıştır. Ancak Hacettepe Üniversitesi Gıda Araştırma Merkezi'nde polikarbonat damacana ambalajları ile ilgili yapılan araştırma sonuçlarına göre Bisfenol A (BPA) maddesi, tabiatta her yerde vardır. Bu maddenin insan sağlığına zarar veren hale gelebilmesi için damacanaların 35 derece sıcaklıkta 60 gün süreyle bekletilip, bir kişi tarafından günde en az 60 adet damacananın içilmesinin gerektiği belirtilmektedir.<br /> <br /> Pet şişe üretiminde kullanılan bir diğer madde ağır metal olan antimondur. Bu madde pet şişelerdeki su içerisinde çözünebilmekte ve insan vücuduna geçebilmektedir. Antimon bileşikleri doğada da olan bir ağır metaldir. Yapılan çalışmalarda ısıya maruz kalmış pet şişe içerisindeki sudaki miktarı ısı ile artmaktadır. Ancak güvenli miktar olarak belirlenmiş sınırı geçememektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalarda plastik şişeler içindeki suların insan sağlığına zararlı etkileri olduğunu gösteren etkili bir kanıt bulunamamıştır. Cam şişe, içindeki su ile etkileşimi en az olan bir maddedir. Ancak cam şişelerin dezenfeksiyonu daha zordur. Bu nedenle bakteriyel enfeksiyona yol açmamak için dikkatli bir biçimde kullanmadan önce dezenfekte edilmelidirler.<br /> <br /> <b>MİDE İLACINI 5 YILDAN FAZLA KULLANMAYIN</b><br /> <br /> Mide koruyucu olarak günümüzde kullanılan en etkin ilaçlar proton pompa inhibitörü (PPI) olarak adlandırılan ilaçlardır. Bu ilaçlar reflü ve gastrit tedavisinde mide asit salgısını azaltmak amacıyla kullanılır. Mide asidinin yok edilmesi midede olmaması gereken bakteriyel çoğalmaya sebep olabilir. Bu ilaçların mide kanserine neden olduğunu söylemek için daha fazla çalışmaya gerek vardır. Yine de 5 yıldan uzun süre kullanılması önerilmemektedir.<br /> <br /> Mide kanseri tedavisi günümüzde mümkün olan bir hastalıktır. Buna rağmen teşhis konulan ve tedavi edilen mide kanserli hastaların yüzde 50'sinin tedavisi başarısız olmaktadır. Bunun en büyük nedeni ise tanının geç konmasıdır. Her kanserde olduğu gibi mide kanserinde de erken tanı ile yüksek tedavi başarısı sağlanabilmektedir. Bu yüzden özellikle 40 yaşından sonra, mide kanseri ile ilgili bulgular olmasa bile endoskopi ile mide iç yüzeyi incelenmelidir.<br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-31547023260966122002022-03-21T23:10:00.013+03:002022-03-21T23:11:07.393+03:00Yiyecekleri kışa sağlıklı saklama tüyoları<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicAHKYkWuiG5hd2IynCKmEsw-6M0kDflhxI5TOeZbBRV8hYgmL0Cz7IdHQlnNptPZKoyZcQr_FwSfiXiijxjmKr5RQVtPtqR3qHY_rgCMF8yRvndBcadNhTtqVzVX48SyMfO0ABPqr-8G0/s1600/Yiyecekleri+k%25C4%25B1%25C5%259Fa+sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1+saklama+t%25C3%25BCyolar%25C4%25B1.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEicAHKYkWuiG5hd2IynCKmEsw-6M0kDflhxI5TOeZbBRV8hYgmL0Cz7IdHQlnNptPZKoyZcQr_FwSfiXiijxjmKr5RQVtPtqR3qHY_rgCMF8yRvndBcadNhTtqVzVX48SyMfO0ABPqr-8G0/s1600/Yiyecekleri+k%25C4%25B1%25C5%259Fa+sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1+saklama+t%25C3%25BCyolar%25C4%25B1.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b>Sebze ve meyvenin tazesinin bollaştığı yaz mevsimiyle birlikte besinler taze taze tüketilirken bir yandan da kışın da tüketilebilmeleri için uygun koşullarda saklanır. </b><br /> <br /> Anadolu'da yüzyıllardır çeşitli yöntemlerle yapılan kışlık yiyecek depolanması, gıdaların uzun süreler korunabilmesine imkân veren bugünün derin dondurma teknolojisiyle daha da kolay. Ancak sağlıklı tüketim için yiyeceklerin kışa saklanmasında nelere dikkat edilmeli? Hangi gıdalar hangi koşullarda ne kadar süreyle tazelik ve besin değerlerini korurlar? <br /> <br /> <b>"Taze ve tek kullanımlık paketler yapılmalı"</b></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b> Altınbaş Üniversitesi Gastronomi Bölümü Öğr. Görevlisi Gökhan Taşpınar, yiyeceklerin kışa saklanmasında merak edilen soruları cevapladı. Öncelikle dondurulacak ürünün taze olması gerektiği uyarısını yapan Taşpınar, dondurma işleminin gıdada enzim aktivitesini ve bakteri üremesini kısmen durduracağını fakat çok yavaş da olsa bozulmanın devam edeceğini belirtti. Taşpınar, "Donduracağımız ürün ne kadar kaliteli olursa dondurup çözdürme aşamasından sonra da o kadar kaliteli ürün çıkacaktır. Dondurma işlemi için ürünler tek seferde kullanılabilecek ölçülerde paketlenmelidir. Bir ürün çözdürdükten sonra tekrar dondurulmamalıdır" dedi.<br /> <br /> <b>Et, balık, tavuk, sebze ve meyveler nasıl saklanır?</b></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b> Donmuş gıdaları saklamak için plastik veya alüminyum folyo, plastik torba, kapalı alüminyum kaplar, içi mumlu özel kaplar veya dayanıklı plastik ve cam kaplar kullanılması gerektiğini vurgulayan Taşpınar aşağıdaki bilgileri paylaştı: <br /> <br /> " -Kırmızı et yeni kesildi ise 1 hafta buzdolabında dinlendirilip, eğer kasaptan alındıysa da hemen dondurulabilir. Yağlı etler kıyma halinde az yağlı olan kısımlar porsiyonlanarak ya da bütün halde dondurulabilir. Kırmızı et 6-12 ay dondurucuda saklanabilir. <br /> <br /> -Tavuk gibi kümes hayvanları 1 gece buzdolabında bekletilip sonra dondurulabilir. Ortalama 7-8 ay kadar ömrü vardır. <br /> <br /> -Balıklar organları temizlendikten sonra bir süre yapışmaz bir yüzeyde dondurulur sonra kuyruklarından tutarak baş aşağı buzlu suya daldırılıp etrafı buz tabakası ile kaplanıp öyle dondurulur. Bu işlemin adı glaze'dir ve 4-6 ay kadar rahatça saklanabilir. <br /> <br /> -Şarküteri ürünleri iyice paketlenip 1-2 ay kadar dondurulabilir. <br /> <br /> -Süt ürünlerini dondurmaya çalışmak risklidir. <br /> <br /> -Meyveleri dondurmak için öncelikle olgun ve çürüksüz olanları seçilmelidir. Çekirdekli olanların çekirdekleri ayrılmalıdır. Muz, şeftali, kavun gibi meyvelerinde kabukları ayrılıp dilimlenmiş halde dondurulmalıdır. Meyveleri dondurmadan önce şekerli veya limonlu suya daldırmamız gerekir. Elma, armut gibi çabuk kararan meyveleri de dondurmadan önce dilimleyip üzerine şeker döküp öyle dondurmamız gerekir. Bu şekilde meyveler 10-12 ay kadar dayanabilir. <br /> <br /> -Patlıcan fasulye gibi sebzeler 2-3 dakika haşlanıp soğuk suya daldırılıp soğutulduktan sonra dondurulabilir. Ortalama 8-10 ay kadar muhafaza edilebilir."<br /> <br /> <b>"Buzdolabında çözdürün"</b></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b> Ürünün uzun süre dayanması açısından dondurma işleminde yaşanan besin değeri kaybının göz ardı edilebilir düzeyde olduğunu belirten Gökhan Taşpınar, donmuş besinleri çözdürürken de dikkat edilmesi gereken noktalara dikkat çekti. "En önemli kural buzdolabının soğutucu kısmında çözdürülmesidir" diyen Taşpınar, "Oda sıcaklığında çözdürmek birçok bakterinin üremesi için uygun ortamı oluşturur. Ürünler porsiyonlara göre dondurulmalıdır. Buzu çözülen bir ürün tekrar dondurulmamalıdır. Buzu tamamen çözülmüş bir ürün ile taze ürün arasında pişirmeye yönelik hiçbir fark yoktur" açıklamasında bulundu.<br /> </div><div class="gmail_quote"><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-35255472676466488962020-09-09T15:12:00.002+03:002021-10-14T10:08:11.940+03:00Mutfakta bu hataları asla yapmayın<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimLIXaZdKBF_QSn2qbAYSHIHRvApIrW5Q4dFo5JdyKzEZiwxfg1FVRWg4v6xKyp-V1MFPoSr1SiwQlSIljNT1t2wBinsudDM1JjCVf2kW1dSf8n0NQqIxrqCQyE49xhEoRJXqwu0iRSoMi/s1600/Mutfakta+bu+hatalar%25C4%25B1+asla+yapmay%25C4%25B1n.jpg" style="clear: left; display: inline; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEimLIXaZdKBF_QSn2qbAYSHIHRvApIrW5Q4dFo5JdyKzEZiwxfg1FVRWg4v6xKyp-V1MFPoSr1SiwQlSIljNT1t2wBinsudDM1JjCVf2kW1dSf8n0NQqIxrqCQyE49xhEoRJXqwu0iRSoMi/s1600/Mutfakta+bu+hatalar%25C4%25B1+asla+yapmay%25C4%25B1n.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Bulantı, kusma, şiddetli karın ağrıları, kramplar, ishal… Bu yakınmalar yazın sıcak havalarda sıkça görülen besin zehirlenmesinin yol açtığı sorunlardan bazıları. </b><br /> <b><br /></b> Üstelik bazı durumlarda tabloya yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı da eşlik edebiliyor. Çok daha kötüsü, nadir de olsa hastanın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü'ne göre; besinler aracılığıyla taşınan bakteri, virüs, parazit, toksin ve kimyasal maddelerden kaynaklanan besin zehirlenmeleri dünyada her yıl yaklaşık 600 milyon kişiyi etkiliyor.<br /> <br /> Sağlık Bakanlığı verilerine göre de; ülkemizde her yıl yaklaşık 5 milyon kişi besin zehirlenmesi problemiyle karşılaşıyor. Besin zehirlenmelerin çoğunda taşıyıcı besin; etler, yumurta ve süt veya deniz ürünleri oluyor. İyi olmayan şartlarda paketlenmeleri, saklanmaları ve hazırlanmaları gibi durumlarda besinlerdeki mikroorganizmalar çoğalıyor ve salgıladıkları toksinler de besin zehirlenmelerine yol açıyor. Peki, bu sağlıksız tablodan korunmak için neler yapmalı, nelerden kaçınmalıyız? Acıbadem Bakırköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz besin zehirlenmesine karşı almanız gereken önlemleri anlattı, önemli önerilerde bulundu.<br /> <br /> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglJRnxwsrLecgKxAFiInkAjsTtXXVRS2FZRQH6Iog9-iP96ukbmOeXjjlCLFDTzwvKMnvdaDMGQoOaA8xeMLKJ2__g53eTQKF79mWJClm-0Ni9iZnUvd4HyWog2bVeLb5T6hvBjiX-MUWJ/s1600/1562827109_2.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglJRnxwsrLecgKxAFiInkAjsTtXXVRS2FZRQH6Iog9-iP96ukbmOeXjjlCLFDTzwvKMnvdaDMGQoOaA8xeMLKJ2__g53eTQKF79mWJClm-0Ni9iZnUvd4HyWog2bVeLb5T6hvBjiX-MUWJ/s1600/1562827109_2.jpg" /></a><b>Yumurta: Buzdolabına yerleştirirken asla yıkamayın</b><br /> Anne sütünden sonra en kaliteli proteini içeren yumurta besin zehirlenmelerine yol açabiliyor. Bu tabloya karşı ilk dikkat etmeniz gereken şey ise; marketlerde soğutucularda saklanan yumurtaları satın almaya özen göstermek. Ayrıca zedelenmiş yüzeyler bakteriyel çoğalmaya sebep olabildikleri için kırık veya çatlak yumurtalardan kaçının. Yumurtaları buzdolabına yerleştirirken asla yıkamayın, çünkü yıkandıklarında yüzeylerindeki delikler genişliyor ve bunun sonucunda bakteriyel üreme artıyor. Yumurtaları dolap kapağında saklıyorsanız diğer besinlerle temas etmemesine de dikkat edin.<br /> <br /> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7YXD6TQTSg7cO46nhnTapN6cIKdl8NTAfgCTGKI7j6-wprKBaWjhXcI4mAEr5JkT5-0LTHPY6FId9ZHN-dU5xlUsZ0Ra2X2kAh-I3MhD-14fpneOYznQobuhqvSUbU17eASriP_m5NpoT/s1600/1562827109_4.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7YXD6TQTSg7cO46nhnTapN6cIKdl8NTAfgCTGKI7j6-wprKBaWjhXcI4mAEr5JkT5-0LTHPY6FId9ZHN-dU5xlUsZ0Ra2X2kAh-I3MhD-14fpneOYznQobuhqvSUbU17eASriP_m5NpoT/s1600/1562827109_4.jpg" /></a><b>Tavuk: Tavuk suyunu çiğ gıdalarla temas ettirmeyin</b><br /> Tavuk için en tehlikeli durum, salmonella bakterisinin bulaşmasıdır. Bu mikroorganizmaların ölmeleri için iyice pişirmeniz gerekiyor. Bütün tavuk parçalarının iç sıcaklığı en az 70 dereceye ulaşmış olmalı. Ancak dikkat! Tavukları pişirmeden önce yıkarken çevreye sıçrayan veya kesme tahtası olarak kullandığınız yerde kalan tavuk suyundan, pişirmeden tüketeceğiniz çiğ gıdalar (marul, domates, salatalık vs) etkilenebiliyor. Bu nedenle pişirme aşamasında çapraz bulaşma olmaması için tezgahınızı, et kestiğiniz bıçakları ve tahtaları, lavabonuzu, eti koyduğunuz diğer yerleri ve ellerinizi; yemek pişirmeye başlamadan önce sabunlu ve sıcak suyla yıkamayı asla ihmal etmeyin.<br /> <br /> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEa-HBZygWjEHAYvaeSBE4598joB1UoOo60ZDNefMZFMHhN990vwJgNb6uA5UElv5eVqyb-3pKidICivLkQm42JJVPNX5yKvNdy23TchVNZf0VmdVrdzxGs5VZKMmFslzBX5iLKptRnx37/s1600/1562827109_5.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEa-HBZygWjEHAYvaeSBE4598joB1UoOo60ZDNefMZFMHhN990vwJgNb6uA5UElv5eVqyb-3pKidICivLkQm42JJVPNX5yKvNdy23TchVNZf0VmdVrdzxGs5VZKMmFslzBX5iLKptRnx37/s1600/1562827109_5.jpg" /></a><b>Dondurma: İçindeki buz parçacıklarına dikkat!</b><br /> Sıcak yaz günlerinde serinletici özelliği nedeniyle 7'den 70'e sevilen bir gıda olan dondurmanın da besin zehirlenmelerine yol açabileceğini unutmayın. Ham maddesi süt olduğu için dondurma her süt ürünü gibi bozulmaya ve mikroorganizma üremesine elverişli lezzetler arasında yer alıyor. Kapalı dondurma tercih ediyorsanız; paketleri karlanmış olan, içinde buz parçacıkları bulunan dondurmaları almayın. Çünkü donmuş ve buz kristalli paketler, paketin çözülmüş ve tekrardan donmuş veya çok eski olduğu anlamına gelebiliyor. Ayrıca son kullanma tarihlerine de mutlaka dikkat edin. Açıkta satılan dondurmadan alıyorsanız satıcının hijyenik olması çok önemli. Dondurma konulan kaşığın temiz olması ve çok sık değişmesi gerekiyor.<br /> <br /> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnerkY2k3VXYrt4oNwJOkp7QGF7Vo8qNC1cxLwsNGToYYHcOoG5l9B7QJjC_bdicMikH5Cz4Y2aFQZiSE6egu9DnblNW81EFLnHOjP8vhAptDHYCq1bz1wiH5PdntUJB8irRtXUB5aaMxv/s1600/1562827109_3.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnerkY2k3VXYrt4oNwJOkp7QGF7Vo8qNC1cxLwsNGToYYHcOoG5l9B7QJjC_bdicMikH5Cz4Y2aFQZiSE6egu9DnblNW81EFLnHOjP8vhAptDHYCq1bz1wiH5PdntUJB8irRtXUB5aaMxv/s1600/1562827109_3.jpg" /></a><b>Meyve ve sebzeler: Bol suyla iyice yıkayın</b><br /> Yaz meyvelerini sevmeyen yoktur kuşkusuz. Bu mevsimde ayrıca yeşillikler de artar, salatalar zenginleşir. Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz ancak sebze ve meyvelerin de bakteriyel olarak besin zehirlenmelerine yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Sebze ve meyveler birkaç yolla mikrop üretebiliyorlar: Üretim aşamasında çiftlikte kirli veya bakteri ile bulaş olmuş suyla sulanması, iyi yıkanmamaları nedeniyle üzerlerinde kalan kalıntılar veya hasta bir insanın ellerini yıkamadan salata hazırlaması. Bunların yanı sıra evde çapraz bulaşma (örneğin, çiğ et ve salata hazırlığı için aynı kesme tahtasını kullanmak) da besin zehirlenmesine neden olabiliyor. Bu yüzden meyveleri ve sebzeleri mutlaka bol suyla iyice yıkayın. Öncesinde sirkeli suda da bekletebilirsiniz.<br /> <br /> <h3> Korunmak için 5 etkili kural!</h3> <br /> Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz besin zehirlenmesine karşı 5 etkili kuralı anlattı.<br /> <br /> <b>Bir saatten fazla bekletmeyin</b><br /> <br /> Yaz aylarında mutfağınızdaki gıdaları korumaya özen göstermelisiniz. 4 ile 60 derece bakterilerin üremesi için oldukça elverişli. Bu nedenle çiğ veya pişmiş olan et ürünlerinizi oda sıcaklığında bir saatten fazla bekletmeyin.<br /> <br /> <b>Etleri iyi pişirin</b><br /> <br /> Özellikle az pişmiş kırmızı et bir tür E. coli bakterisinin, tavuk ise Salmonella bakterisinin potansiyel üreme yerleri oluyor. Dolayısıyla etlerin iyi pişmesine dikkat edin. Et ürünlerinin iç sıcaklıklarının 70-75 derecelerde olmaları gerekiyor, içlerinin çiğ kalmamasına dikkat edin. Pişirdiğiniz bir yemeği tekrardan ısıtmak istediğinizde yine aynı şekilde et ürünlerinin 70-75 derecelerde olmasına özen gösterin.<br /> <br /> <b>Buzdolabında bekleterek çözdürün</b><br /> <br /> Dondurulmuş gıdaları yemeklerinizde kullanacaksanız, çözdürme koşullarına dikkat etmelisiniz. Donmuş gıdaları oda sıcaklığında değil, buzdolabında bekleterek çözdürmeyi alışkanlık haline getirin. Ancak buz çözünürken suya dönüşüp akabileceği için çapraz bulaşma riskine karşı çiğ kullanacağınız sebze veya meyve gibi besinlerin yanına koymayın.<br /> <br /> <b>Et ürünü hazırladıktan sonra…</b><br /> <br /> Et ürünleri ile pişmemiş gıdaların hazırlık alan ve malzemelerin birbirinden ayırın. Et ürününden sonra salata hazırlığına geçecekseniz, kesme tahtalarını, tezgahları, bıçakları ve ellerinizi yeniden iyice yıkamayı ihmal etmeyin.<br /> <br /> <b>Bu gıdaları asla yan yana yerleştirmeyin</b><br /> <br /> Listeria bakterisi 4 derecede bile yaşayabilen ve buzdolabında çoğalabilen bir bakteri türü. "Bu nedenle kırmızı et, tavuk ve balık gibi, çiğ besinler ile salata ve meyve gibi çiğ tüketilecek olan besinler mutlaka birbirinden uzakta yer almalı" uyarısında bulunan Beslenme ve Diyet Uzmanı Ayça Güleryüz, "Özellikle yarım kesilip dolap kapaklarına konulan limon tehlikeye çok açık oluyor. Karpuz veya kavun yazın en çok tüketilen meyveleri. Ancak kesik bir şekilde dolaba konulduğunda diğer gıdalardan mikroorganizma bulaşırsa besin zehirlenmelerine sebep olabiliyor" diyor.<br /><br /></div><div class="gmail_quote"><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-89958537940278591492020-09-09T15:11:00.004+03:002020-09-09T15:11:18.610+03:00Sağlıklı atıştırmalıklarla kilo artışı önlenebilir<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY1VfOYZSbJQNnxtr-VmkbUbYYWw_NvDMtOIEIX_YR175l4oSr2Wm_FrovzxvOCQa_lk_pqKfk7LIRTiXxShZaEJYZ03wCDIr39-HvZMfdCUPMac9jbLiCOEg1-YARj67kORxagRTP2w0/s1600/Sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1+at%25C4%25B1%25C5%259Ft%25C4%25B1rmal%25C4%25B1klarla+kilo+art%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1+%25C3%25B6nlenebilir.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgY1VfOYZSbJQNnxtr-VmkbUbYYWw_NvDMtOIEIX_YR175l4oSr2Wm_FrovzxvOCQa_lk_pqKfk7LIRTiXxShZaEJYZ03wCDIr39-HvZMfdCUPMac9jbLiCOEg1-YARj67kORxagRTP2w0/s1600/Sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1+at%25C4%25B1%25C5%259Ft%25C4%25B1rmal%25C4%25B1klarla+kilo+art%25C4%25B1%25C5%259F%25C4%25B1+%25C3%25B6nlenebilir.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Sigarayı bırakan kişilerde zaman zaman beslenme konusunda yeni alışkanlıkların ortaya çıkabileceğini, bu durumun da kilo artışına yol açabileceğini belirten uzmanlar, sağlıklı beslenme alışkanlıkları ile sigaranın verdiği hazzın yerinin doldurulabileceğini vurguluyor. </b><br /> <br /> Uzmanlara göre, el alışkanlığı haline gelen sigara yerine çiğ badem, fındık ve kaju tüketilebilir. Canınız sigara çektiğinde yudum yudum içeceğiniz su ise aynı zamanda metabolizmanın hızlanmasına yardımcı olabilir.<br /> <br /> Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, sigarayı bırakanlarda kimi zaman beslenme alışkanlıklarının değiştiğini, kimi zaman yeni alışkanlıklar kazanıldığını, bu durumun da kilo artışına yol açtığını söyledi.<br /> <br /> Özden Örkçü, "Alınan psikolojik destekler ve medikal tedaviler sonrasında, yoksunluk durumunda kafein ve yemekle o boşluğu doldurmak, 'sigarayı bıraktım kilo aldım' durumuyla bizi karşı karşıya bırakır. Yeri yemekle doldurulmaya çalışılan sigara, akla her geldiğinde ceplerde taşınan şekerler, drajeler ya da kuru yemişlerle kendimizi oyalama çabası içerisine gireriz, bu da bize ekstra kalori almamıza ve devamında kilo artışına neden olur" diye konuştu.<br /> <br /> <b>Çiğ yemişleri tercih edin!</b><br /> <br /> Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, sigarayı bırakma döneminde ortaya çıkan yeni alışkanlıkların daha sağlıklı seçeneklerle karşılanabileceğini belirterek şu tavsiyelerde bulundu:<br /> <br /> El alışkanlığı haline gelmiş sigara tüketiminin yerini, kavrulmuş tuzlu kuru yemişler yerine, çiğ badem, fındık ve kaju tercih edilebilirsiniz.<br /> <br /> <b>Kahve yerine bitki çayları tüketilebilir</b><br /> <br /> Kahvenin yanında sigara içme alışkanlığınız varsa ya da sigara içmenizi tetikleyecek hareketleriniz yerine bitki çayları, aromalı sular (tarçınlı, karanfilli sular – nane, limonlu sular..) tercih edebilirsiniz.<br /> <br /> <b>Yemek sonrası meyve ve sütlü tatlı alınabilir</b><br /> <br /> Yemek sonrası içilen sigaraların yerini ise kuru meyvelerle ya da kendinizin de kolaylıkla hazırlayacağı düşük kalorili tatlılara, meyve ya da sütlü tatlılara yer açabilirsiniz.<br /> <br /> <b>Yudum yudum su, sigara isteğini bastırır</b><br /> <br /> Canınız her sigara içmek istediğinde ise yanı başınıza su alın ve yudum yudum içmeye başlayın, böylece su içme alışkanlığınız yoksa su içme alışkanlığı kazanırsınız. Unutmayın su içmek metabolizmanızın da hızlanmasına yardımcı olacaktır.<br /> <br /> <b>Lifli yiyecekler tüketin!</b><br /> <br /> Lifli gıdalar mide boşalmasını yavaşlatarak daha çok tokluk hissi yaratacaktır.<br /> <br /> <h3> <b>Bu besinler "mutlu" ediyor</b></h3> <br /> Beslenme ve Diyet Uzmanı Özden Örkçü, "mutluluk hormonu" olarak da adlandırılan dopamin, serotonin, oksitosin ve endorfin hormonlarının yiyeceklerden de alınabileceğini belirterek sigaranın verdiği hazzın aşağıdaki besinlerden de sağlanabileceğine dikkat çekti.<br /> <br /> <b>Meyveler;</b> Muz , kivi , ananas , erik, greyfurt, mango, tatlı ve sulu ve kavunda yüksek serum konsantrasyonu var. Bu da serotonin üretiminde kullanışlı hale getiriyor. Domates ve avokadoda beyinde serotonini optimal düzeye getirmek için gerekli besin öğelerinden zengindir.<br /> <br /> <b>Sebzeler;</b> Mısır, brokoli, karnabahar, brüksel lahana, ıspanak, kuşkonmaz gibi yeşil yapraklı sebzeler, serotoninden zengin, kabuklu fırınlanmış patates ve mantar. Soya ürünleri (tofu, soyasütü, soyafasülyesi) serotonin seviyelerinin stabil kalmasına yardımcı oluyor.<br /> <br /> <b>Baklagiller;</b> Mercimek, maş fasulyesi, nohut, bezelye, lima fasülyesi ve diğer fasülye çeşitleri vb. Humus, mercimek çorbası ve bu ürünler ile yapılmış besinler serotoninin iyi kaynaklarıdır.<br /> <br /> <b>Kakao; </b>Yüksek oranda fenilalanin içerir, depresyon tedavisinde kullanıldığı çalışmalar mevcut. Serotonin üretimini artırır . %70 ve üstü kakao içeren bitter çikolatalar tercih edilebilir.<br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-4330470791161375772020-09-09T15:10:00.005+03:002020-09-09T15:10:45.728+03:00Yası dolu dolu yaşamak travmadan koruyor!<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMEMpAaw8dYHiP54_i6SZLGczRVJi98FzP0nwlHA7Co563AaBFUfxcoK_ClDn0QjcQqpMb9mEZyGJi-eWyEfhxkkAaZ5xbAZnfAcipPCGIoFYYn4RQLeJt2v2z6n72jJDQIqrAfugkkREi/s1600/Yas%25C4%25B1+dolu+dolu+ya%25C5%259Famak+travmadan+koruyor%2521.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMEMpAaw8dYHiP54_i6SZLGczRVJi98FzP0nwlHA7Co563AaBFUfxcoK_ClDn0QjcQqpMb9mEZyGJi-eWyEfhxkkAaZ5xbAZnfAcipPCGIoFYYn4RQLeJt2v2z6n72jJDQIqrAfugkkREi/s1600/Yas%25C4%25B1+dolu+dolu+ya%25C5%259Famak+travmadan+koruyor%2521.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Yakınların kaybı, kaza, deprem ve savaş gibi aniden gelişen bir olaydan sonra ortaya çıkan Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) kişinin hayatını olumsuz etkiliyor. </b><br /> <br /> Travmatik süreci en sağlıklı hale getiren sürecin yas süreci olduğunu kaydeden uzmanlar, bu dönemin en sağlıklı şekilde yaşanması gerektiğini vurguluyor. Uzmanlar, "Yası dolu dolu yaşamak, bu olayın TSSB'ye dönmeden yaşantılanmasına yardımcı olacaktır" dedi. Uzmanlar korku ve kaygının yüksek düzeyde olduğu durumlarda olayı paylaşmanın önemine işaret ederek toplumumuzda erkeklerin daha fazla TSSB belirtisi gösterdiğine dikkat çekiyor.<br /> <br /> Üsküdar Üniversitesi NP Etiler Tıp Merkezi Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, deprem, savaş, yakın kaybı gibi durumlardan sonra yaşanan Travma Sonrası Stres Bozukluğunun kişinin yaşamını önemli derecede etkilediğini belirterek erken müdahalenin önemine işaret etti.<br /> <br /> Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, "Aniden gelişen bir olaydan sonra hayatı aynı şekilde sürdüremiyoruz. Travmatik denilen yaşantıda, kişi gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi, ağır bir yaralanma ya da kendisinin veya başkalarının fizik bütünlüğüne bir tehdit yaşamış, böyle bir olaya tanık olmuş ya da böyle bir olayla karşı karşıya gelmiştir. Kişinin tepkileri arasında aşırı korku, çaresizlik ya da dehşete düşme görülebilir" dedi.<br /> <br /> <b>1 aydan fazla süre ile bunlar yaşanıyorsa dikkat</b><br /> <br /> Bu travmatik yaşantının Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak adlandırılması için 1 aydan fazla süre ile aşağıdaki durumların yaşanması gerektiğini kaydeden Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, bunları şöyle sıraladı:<br /> <br /> <br /> <ul> <li>Olaya dair olan korkunun, kaygının, kabusların benzer şiddetle devam etmesi,</li> <li>Olay anına geri dönüşlerin (flashback) yaşanması,</li> <li>Depresif belirtilerde olduğu gibi, aşırı mutsuzluk, keyifsizlik, uyku ve iştah düzeninde bozulmaların meydana gelmesi,</li> <li>Azalmış konsantrasyon ve dikkat dağınıklıklarının yaşanmasıyla TSSB'nin varlığından söz edilebilir.</li> </ul> <br /> <br /> <b>Travma sonrası süreçte 5 önemli adım yaşanıyor</b><br /> <br /> Pekçok insanın kayba karşı klasik tepkileri gösterdiğini, yasın travmatik kayba verilen normal bir tepki olarak değerlendirildiğini ve 5 ana adımda bu sürecin ele alındığını kaydeden Serkan Elçi, bu adımları şöyle sıraladı:<br /> <b><br /></b> <b>İnkar:</b>Travmatik yaşantıdan sonra insanlar yaşanılanı inkar etmektir. Bu gerçek olamaz.<br /> <b><br /></b> <b>Öfke: </b>Bunu nasıl yapar? Bu benim başıma nasıl gelir? Gibi sorular insanların zihninde canlanabilmektedir.<br /> <b><br /></b> <b>Pazarlık: </b>İnancıyla, hayatla, etrafla 'Bundan sonra böyle yapmayacağım yeter ki gitmesin' 'Çocuğum doğsun, dede olsun' ondan sonra gibi düşünce akışının görülmesi muhtemeldir.<br /> <b><br /></b> <b>Depresyon/Çöküş: </b>Hissettiklerimizin kaynağını anlama, fark etmeye başladığımız dönemdir.Bu dönemde iştah kesilmesi, uyku düzensizlikleri, zihin bulanıklığı, ağlamaklı olma, kendini ihmal etme vb. depresif belirtilerin yaşanması yaygındır.<br /> <b><br /></b> <b>Kabul: </b>Zihinsel olarak: Öncelikle zihinsel kabul gerçekleşir ve ne olduğunu anlama, anlamlandırma, kavramanın yaşandığı dönemdir.<br /> <b><br /></b> <b>Duygusal olarak:</b> Zihinsel kabulun ardından ne hissettiğini anlama, anlamlandırma ve bu duyguları kabullenme ile kendini gösterir.<br /> <br /> Belirtilen bu sürecin yaşanmasının normal bir travmatik yaşantının gidişatını gösterdiğini kaydeden Serkan Elçi, "Bu yaşantıların birinde takılmak ve ilerleyememek, hayatın içerisinde radikal diyebileceğimiz değişimler yapmak (boşanmak, ani kararla evlenmek, beklenmedik şekilde iş değiştirmek, madde kullanımların başlamış olması)risk faktörü altında olduğumuzu da göstermektedir" dedi.<br /> <br /> <b>Yas süreci yaşanmalıdır</b><br /> <br /> Travmatik süreci en sağlıklı hale getiren sürecin yas süreci olduğunu kaydeden Serkan Elçi, bu dönemin en sağlıklı şekilde yaşanmasının önemine işaret ederek "Yası dolu dolu yaşamak, bu olayın TSSB'ye dönmeden yaşantılanmasına yardımcı olacaktır. Çünkü her travmatik olay her zaman travmaya neden olmaz. Bu yüzden de yas sürecinin sağlıklı yaşanmasını bekleriz. Yas süreci bireysel olduğu kadar kültürel süreçleri de içinde barındırır. Bulunulan kültürün inanç sistemleri, kişilerin de travmatik yaşantıyı yaşantılamalarını da değiştirecektir" dedi.<br /> <br /> <b>Yasta kültürel farklılıklar gösteriliyor</b><br /> <br /> Yas sürecinin kültürel olarak farklı şekillerde geçirildiğini belirten Serkan Elçi, "Kültürel olarak değerlendirdiğimizde Akdeniz bölgesindeki ülkeler ile bizim ülkemizin yas tutma şekli birbirine çok benzerdir; Yunan, Türk, İtalyanlar siyahlara bürünüp dokunulmaz hale gelmek isterler. Kendi ülkemiz içindeki coğrafik bölgelerde bile farklı yaşandığını bireysel olarak da gözlemledim. Van depremi ardından Van'a destek ekibi olarak gittiğimde, çadır ziyaretleri esnasında size ikram edilen çayları reddediyor olmanın onlara saygı duymadığım olarak düşünüleceğini öğrendim ve her çadırda çay içmek durumunda kaldım" dedi.<br /> <br /> <h2> <b>Erkekler daha çok travmatize oluyor!</b></h2> <br /> Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, "Sağlıklı bir yas süreci, travma sonrası stres bozukluğunun olmasına yardımcı olacaktır. Bir kayıp yoksa yani yas yaşanacak bir durum yok fakat korku, kaygının yüksek düzeyde olduğu durumlarda ise yaşanılan olayı paylaşmak, konuşmak, duyguları ifade etmek çok önemlidir. Bizim toplumda erkeklerin daha fazla TSSB belirtilerini göstermesinin temel nedeni de duygu ifadelerinin kısıtlı veya yanlış çıkıyor olmasıdır. Temel toplumsal mitlerimizden biri olan 'erkekler ağlamaz, erkek adam korkmaz' kalıpları, hissettikleri üzüntüyü, korkuyu açığa çıkarmaya engel olmaktadır" uyarısında bulundu.<br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-5864855207254759282020-09-09T14:44:00.004+03:002020-09-09T14:44:26.523+03:00Göğüs estetiği hakkında<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiRnSgL4H6Yk3vhQu0JhUFpSV6p91NV-4jDvq9_7pYKA5KdmmD1Lq1Ak35UQIbC2WfbcRyQI2EFeXWia16XPwQBlUbe5AOO8S_-QQTy1RYI1nSIu5ha_S3o5UjF5xfWgbBsMWBR_qEgC9y/s800/G%25C3%25B6%25C4%259F%25C3%25BCs+esteti%25C4%259Fi+hakk%25C4%25B1nda.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Göğüs estetiği hakkında" border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiRnSgL4H6Yk3vhQu0JhUFpSV6p91NV-4jDvq9_7pYKA5KdmmD1Lq1Ak35UQIbC2WfbcRyQI2EFeXWia16XPwQBlUbe5AOO8S_-QQTy1RYI1nSIu5ha_S3o5UjF5xfWgbBsMWBR_qEgC9y/s16000/G%25C3%25B6%25C4%259F%25C3%25BCs+esteti%25C4%259Fi+hakk%25C4%25B1nda.jpg" title="Göğüs estetiği hakkında" /></a></div><p></p><p>Göğüs estetiği özellikle kadınların çok mutlu olduğu ve kendine olan öz güvenini kesinlikle daha da yükselten bir estetik operasyon çeşidi olmaktadır. Yaşlanmaya bağlı ya da hormonal olarak görülen değişiklikler ya da kanser gibi bir sağlık sorunundan sonra göğüs estetiğine ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm bunlar kadınlar için psikolojik sorunlara neden olabilmekte ve kendilerini iyi hissetmeme durumuyla karşı karşıya kalabilmektedirler. Bütün <b>göğüs estetiği </b>arasında en fazla uygulanan göğüs büyütmedir. Ancak elbette sadece büyütmeyle kalınmamaktadır. Pek çok göğüs estetiği dalı da dünyada olduğu gibi ülkemizde de uygulanmaktadır. </p><p><br /></p><p><b><a href="http://www.dromerozerdem.com/" target="_blank">Göğüs estetiği ameliyatları</a></b> ne kadar bilimsel ve teknolojik açıdan güncellenmiş olsa da, göğüs yapısında değişme ve göğüs uçlarının daha geniş hale gelmesi gibi deformasyon ihtimalleri de söz konusu olmaktadır. Bu durumun yaşanmaması adına operasyon sırasında yapılacak tekniklerin önemi büyüktür. Göğüs ucu boyutlarının tek ebatta olması buradaki incelikli noktadır denilebilir. Göğüs estetiği hakkında en fazla merak edilen konuların başında, operasyon sonrasında ağrı olup olmaması ve iz kalıp kalmamasıdır. Bugün dünyada yapılan estetik dahilinde ve haricinde yapılan bütün operasyonlarda iz kalabilme ve çok şiddetli olmamakla birlikte ağrı hissetme durumu söz konusudur. </p><p><br /></p><p>Göğüs estetiğinde de hastanın durumuna ve isteğine bağlı olarak iz kalıp kalmayacağı da belirlenebilmektedir. Bu operasyonlar genel itibariyle çok uzun sürmemektedir. 1-2 saat süre içerisinde genelde işlem tamamlanmış olur. Ağrı açısından düşünüldüğünde diğer ameliyatlardan daha fazla değildir hatta daha az bile olabilmektedir. Hastanın bir iş yaşamı varsa ve bakıldığında çok ağır bir işte çalışmıyorsa yine 1-2 haftalık bir dinlenme sonrası iş hayatına dönebilmesi mümkündür. Genelde korkulan bir durum olarak herhangi bir his kaybı yaşanıp yaşanmayacağıdır. Kullanılan protezler kesinlikle sağlığa hiçbir zararı olmayan yapıda üretilmektedir. Bu da korkmadan özellikle silikon taktırma konusunda kadınları cesaretlendirici olmaktadır. Gelişen uygulamalar sayesinde silikon sızdırması ya da patlaması gibi durumlar özellikle güncel tedavilerde sıfıra yakın ihtimallerdir. Silikon harici kişinin kendi dokusu da kullanılmaktadır. </p><p><br /></p><p><b>Göğüs estetiği sonrası</b> önemli olduğu gibi öncesinde de yapılması gerekenleri göz ardı etmemek gerekir. Estetik olmaya karar verdiğiniz yerde hekiminizle görüşmek gerekmektedir. Daha önce geçirilen ameliyatlar, kullanılan ilaçlar konusunda hekimin bilgilendirilmesi de hastayı riske atmamak adına gereklidir. </p><p><br /></p><p><b><a href="http://www.dromerozerdem.com/" target="_blank">http://www.dromerozerdem.com/</a></b></p><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-62232467610745130562020-06-10T18:47:00.001+03:002020-06-10T18:47:52.484+03:00Eyvah hastalık hastası mıyım?<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMhw50toGZWfGOlyRlUuwU3L9xYIzGi_XnzdV4CeNnbH98JDAuhXIePN7dvIsAiP1nJyRmY-Vm1grEJ88eE0bCiTv_nFmUlgCNhqVLP4Qjhe1wjnA6Pw-dIIt8_163CkFkmjEBy8SscbJJ/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="1500" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMhw50toGZWfGOlyRlUuwU3L9xYIzGi_XnzdV4CeNnbH98JDAuhXIePN7dvIsAiP1nJyRmY-Vm1grEJ88eE0bCiTv_nFmUlgCNhqVLP4Qjhe1wjnA6Pw-dIIt8_163CkFkmjEBy8SscbJJ/s1600/1.jpg" /></a><b>Günümüzde yaygın kullanılan internette kişiler hastalıklarının nedenlerini de araştırmaktadırlar. Bazı günler örneğin baş ağrısı ile alakalı binlerce doküman incelerken bir başka zaman parmağının uçuğundaki basit bir karıncalanmayı haftalarca araştırabilir. </b><br />
<br />
Ancak araştırdıkça iyice konuya gömülür mesela parmak ucundaki bir uyuşmaya sebep olan halleri inceler, bu hastalıkları da en ince detaylarına kadar gözden geçirir. Bazen araştırdıkça daha da kafası karışır işin içinden çıkamaz hale gelir. Örneğin parmak ucundaki uyuşmayı boyun fıtığına hatta beyin tümörüne bağlayabilir böylece çok alakasız tanılar koyabilir. Siberhondrik kişiler doktorlara da pek güvenmezler. Reem Nöropsikiyatri Merkezi'nden Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz görüşlerini paylaşıyor<br />
<br />
<b>Siberhondrik nedir? Nasıl bir hastalıktır?</b><br />
<br />
Siperhondrik bozukluk ,somotoform bozukluklardan Hipokondriazis'in bir çeşididir. Siberhondrik, var olduğunu düşündüğü hastalıkları hakkında internet ortamında bilgi, belge ve tedavi yöntemleri araştırarak kendisine tanı koymaya çalışma ya da tedavi etme uğraşında olma durumudur. Acaba gözümden kaçan bir belge ya da makale var mı diye günlerce haftalarca tekrar tekrar araştırır. Ancak araştırdığı sağlık sorunları sık sık değişebilir.<br />
<br />
Şikayetleri nedeniyle defalarca hastanelere gittikleri halde yapılan işlemlerin yetersiz olduğunu, doktorların kendilerini anlamadıklarını düşünerek tatmin olmazlar ve çoğuz kez hekimlere bilgiçlik taslarlar. Tetkik ve tahlil işlemlerinde hekimleri zorlayıcı bir tutum sergileseler de yapılan tüm tetkikler normal çıkar. Bu durum onları daha da hırslandırarak internetteki araştırmaları daha yoğunlaşarak devam edebilir. Forumları, blogları inceler hatta yabancı makaleleri bile araştırmaya koyulabilirler. En kötüsü, siberhondrik kişi, sadece bir şikayetle ilgilenmez. <br />
<br />
Bedenlerindeki en ufak bir aksamayı ya da rahatsızlığı genelde abartılı sonuçlara götürerek araştırırlar. Mesela basit bir burun kanamasını, lösemiye bağlayıp, lösemi konusundaki en son bilgi ve gelişmeleri en ince ayrıntısına kadar inceleyebilirler. Hatta en ufak bir alakaları olmadığı halde lösemide kullanılan ilaçlara bir farmakalog kadar vakıf olabilirler. Ancak siberhondrik hastaların en çok ilgisini çeken doğal yani natürel tedavilerdir. Çünkü ilaçlara da çok güvenmezler. İlaçların prospektüslerini mutlaka okuduklarından pek güven verici bulmazlar. Bu nedenle zamanla şifalı bitkiler konusunda uzman düzeyinde bir bilgiye de erişebilirler. Siberhondrik kişilerin bir çoğu, görüntülü medyada ki sağlık programlarının da müdavimi olabilirler. Asıl ilginç olanı da internette araştırma yaparken bir çok hastalığı kendilerine yakıştırmaları ve hastalıktan hastalığa geçmeleridir. Bir yandan çeşitli hastalıklarla uğraşırken diğer yandan da kafalarına takılan başka hastalıklara yakalanmamak için çeşitli vitamin ve mineral takviyeleri, antioksidanlar, vücutlarını güçlendirdiğine inandıkları çeşitli ilaçlar kullanabilirler.<br />
<br />
<b>Bu sendroma kişiler nasıl yakalanıyor?</b><br />
<br />
Genelde hadise, bireyin bilinçdışı içsel ve ruhsal çatışmalar yaşaması ve etkin başa çıkma mekanizmaları geliştirememesidir. Böyle bir durumda ise kendisini korumak zorunda hisseder ve dikkatini kendi bedenine yönlendirir. Ancak hipokondriasiste kişi hastane hastane dolaşırken, siberhondrik kişi tüm sağlık sorunlarını ve şikayetlerini çözme de internet ortamını ve sosyal medyayı kullanır.<br />
<br />
<b>Sürekli internetten hastalık arayan insanlar nasıl bir kişilik ve psikoloji yapısına sahiptir?</b><br />
<br />
Siperhondrik hastaların düşük benlik saygıları olabilir. Bu bir insan için dayanılması zor bir durumdur ve kişide olumsuz düşüncelerle birlikte olumsuz bir enerji birikimine neden olur. Bu enerji birikimini çevrelerindeki diğer insanlara yansıtamayacağını bilen siperhondrik kişi internette hastalık araştırarak ve hasta rolünü benimseyerek enerjisini harcamaya çalışır. Hasta rolünü benimsemek kişiye ikincil kazançlar sağlayabilir. Düşük benlik saygısını toparlamak isteyen kişi, diğer hastalığı olan kişileri model alıp sadece hastalıklarını değil kişilikleriyle de özdeşim kurmak isteyebilir.<br />
<br />
Siperhondrik kişinin hasta rolünü benimsemesinin en büyük nedeni bilinçdışı 'yardım çağrısı ve ilgi çekmek'dir. Kişi 'bak ben hastayım, kimse beni anlamıyor, bana yardım etmiyor' şeklinde ifadeler kullanabilir. Ancak şunu belirtelim ki, burada siberkondrik kişi samimi olarak hasta olduğuna inanmaktadır. Asla hasta numarası yapmamaktadır.<br />
<br />
Siberhondrik kişiler takıntılı olarak hasta olduklarına inanırlar ve çevrelerine sürekli şikayetleriyle alakalı yakınmalarda bulunurlar. Doktorlara gittiklerinde genelde ellerinde bir liste vardır ve buraya unutmamak için şikayetlerini yazmışlardır.<br />
<br />
<b>Hastalık ve sağlıklı kalmayı takıntı haline getirmenin bunu bir de internet üzerinden yapmanın kişiye, etrafındakilere ve kendi psikolojisine ne gibi zararları var ?</b><br />
<br />
Bu durum ilk olarak kişiye ciddi zaman kaybettirir. İnternette hastalıklarla ilgili bilgi arayışında bulunmak, semptomları kendine yakıştırmak kişiyi olumsuz düşünmeye, mutsuz hissetmeye neden olur. Sürekli olarak dikkatini, kendi iç dünyasına ve bedenine yönelten siperhondrik kişi, dış dünyadan kopabilir, çevresinde olup bitenlerle ilgilenmeyebilir. Kendi bedenini dinleyen siperhondrik kişi ufacık bir rahatsızlıkta kendisini ciddi anksiyeteli ve depresif duygular içinde bulur. Kendisiyle ve internetle fazla meşgul olduğu için sosyal ilişkilerine zaman ve emek harcayamaz. Zamanla sosyal ilişkileri bozulmaya başlar. Bu kişiler çalışma hayatından da uzaklaşıp maddi sıkıntılar yaşayabilirler. Aileleri ve yakınları onlara yardım etmeye çalıştıkça ve başaramadıkça kendilerini çaresiz ve öfke dolu hissedebilirler. Eşleri ya da aileleri de şikayetlerinden bezginlik ya da bıkkınlık gösterdikçe onlarla olan paylaşımları azalır ve internet ortamına daha da yoğunlaşabilirler.<br />
<br />
<b>Siberhondrik'lik ne zaman ve nasıl tehlikeli boyutlara varabiliyor ?</b><br />
<br />
Siperhondrik'lik internette araştırmaya yapmaya günlük işlevselliğinini bozacak derecede zaman ayırdığında tehlikeli boyutlara ulaşmış demektir. Kişi hastalığı araştırmak için işini gücünü bırakıyor, sosyal çevresiyle daha az görüşüyor ise problem ciddileşmeye başlamıştır. Aynı zamanda siperhondrik kişi internetten hastalık araştırması yapabilmek için aşırı fedakarlıklarda bulunuyor, plan ve programlarını değiştiriyorsa, vücudunda herhangi bir semptom oluştuğunda internetten bakmadan yapamıyorsa veya doktora gitmeden kendi kafasına göre abartılı ilaç kullanımında bulunuyorsa rahatsızlık ilerlemiştir denilebilir.<br />
<br />
<b>Sürekli internetten hastalık arayanlara, kendilerine teşhis koyanlara tavsiyeler</b><br />
<br />
-Fiziksel tetkiklerinizi yaptırdınız, check up'a girdiniz ve sonuçlar temiz. Bunun anlamı; İçiniz rahat olsun, bedeniniz çok sağlıklı demektir.<br />
<br />
-İnternete bakma ihtiyacı oluştuğunda, erteleme yöntemini deneyin. Zaman geçtikçe bakma ihtiyacınızın azaldığını ve zor olsa bile beklenilebileceğini, denedikçe ise daha kolay olacağını göreceksiniz.<br />
<br />
Örn:Tamam, bakacağım. Ancak 15 dakika sonra gibi.<br />
<br />
-Dikkatinizi bedeninize değil, dış dünyaya verin. Arkadaşlarınızla görüşün, spor yapın, hobi edinin.<br />
<br />
-Diğer insanlardan farkımız yok. Daha hasta ya da daha kötü değiliz. Bunu unutmayın.<br />
<br />
-Psikolojik destek almaktan çekinmeyin. Bunu kendiniz için isteyin. Tahmin ettiğinizden çok daha kısa sürede yaşam kaliteniz artacaktır emin olun ve uzmanlara güvenin.<br />
<br />
<b>Siberkondri tedavisi nasıl yapılıyor?</b><br />
<br />
Siperhondrik'lik TMS, Bilişsel Davranışçı Terapi ve içgörü geliştirme terapisi ile tedavi ediliyor. Psikodinamik yaklaşım; bu bozukluğa temel hazırlayan nedenleri bulduktan sonra baş etme teknikleri konusunda ustalaşmayı kullanır. Tedavide ailenin işbirliği diğer Somatoform Bozuklukları'nda olduğu gibi önemlidir.<br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-1131756499351252072020-06-10T18:46:00.001+03:002020-06-10T18:46:26.557+03:00Sağlıklı Yaşam İçin 10 İpucu<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwd08J7FIYyZTEBtIUJPnzZH-1MyOzW4tOECDrI_XxlpclT5gvWUue4E28ngfBhvS7H5mkpflpGe_nDACv8UQOk4ISD3WexlO4-LWK4JUWl3cWADvGTspbk7ErGlPqLjl0HWA3VaE96co-/s1600/Sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1+Ya%25C5%259Fam+%25C4%25B0%25C3%25A7in+10+%25C4%25B0pucu.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwd08J7FIYyZTEBtIUJPnzZH-1MyOzW4tOECDrI_XxlpclT5gvWUue4E28ngfBhvS7H5mkpflpGe_nDACv8UQOk4ISD3WexlO4-LWK4JUWl3cWADvGTspbk7ErGlPqLjl0HWA3VaE96co-/s1600/Sa%25C4%259Fl%25C4%25B1kl%25C4%25B1+Ya%25C5%259Fam+%25C4%25B0%25C3%25A7in+10+%25C4%25B0pucu.jpg" /></a><b>Günlük hayatınızda yapacağınız küçük değişikliklerle hastalıklardan korunup sağlıklı, mutlu ve uzun bir ömür yaşamanız mümkün. Sağlıklı ve uzun bir ömür herkesin en büyük dileği. Ama bunun için çaba göstermek gerekiyor. </b><br />
<br />
Liv Hospital İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Alev Özsarı sağlıklı yaşam için yapılması gerekenleri sıralıyor<br />
<br />
<b>1) Dengeli beslenin</b><br />
Güne sağlam bir kahvaltı ile başlamak sağlıklı yaşam için olmazsa olmazlardan biridir. Dengeli beslenirken öncelikli olarak dikkat edilmesi gereken şey mevsim sebze ve meyvelerini tüketmektir. Mevsiminde yetiştirilen meyve ve sebzeler daha sağlıklı olur, özel ortam ve destek gerektirmez. Günde 3 ana öğün, 3 de ara öğün yapmak gerekir. Bol su içilmeli, yağ oranı düşük, karbonhidrat ve protein oranı orantılı yiyecekler tercih edilmelidir.<br />
<br />
<b>2) Sigara ve alkolden uzak durun</b><br />
Sigara asla içilmemeli, bırakmak için gerekirse yardım alınmalıdır. Yapılan araştırmalarda, çocukların yanında içmediğini savunan ebeveynlerin kıyafetlerindeki nikotinin bile çocukları etkilediği saptanmıştır. Sigara kalp ve dolaşım sistemi hastalıkları, solunum sistemi hastalıkları ve kansere (Akciğer, yemek borusu, ağız içi, burun-boğaz, gırtlak, pankreas, böbrek, lösemi) neden olabilir. <br />
<br />
<b>3) Düzenli uyuyun </b><br />
Bağışıklık sisteminizin dinlenmesine müsaade etmeliyiz. Bağışıklık ve deliksiz bir uyku uyumak birbirine bağımlı iki şey olduğu için kronik uykusuzluk, bağışıklığınızın zarar görmesine neden olur ve vücudunuzun hastalıklarla savaşmasını engeller.<br />
<br />
<b>4) Spor yapın</b><br />
Vücudun spora en hazır olduğu vakit akşamdır. Ancak her zaman spor yapılabilir. Bacak, karın, kol, göğüs ve bel kaslarını çalıştıracak aktiviteler oldukça önemlidir. Hayatınız boyunca yapacaksanız günde 10 dakikalık hafif tempo koşu ve 10 dakikalık (Mekik, yan mekik, ayak gerdirme) hareketleri yeterli olur. Haftada 3 kez spor yapabiliyorsanız en az 20 dakika, daha az zaman ayırıyorsanız en az 45 dakika olmalıdır. <br />
<br />
<b>5) Güneşten uzak durun</b><br />
D Vitamini kaynağı olan ancak kanser ve yaşlanmaya neden olan güneş ışınlarına sabah ve akşamüzeri çıkmaya çalışılmalıdır. D vitamini aynı zamanda antioksidandır, bağışıklık sistemini destekler, günlük oral alım tavsiye edilir. <br />
<br />
<b>6) Beyninizi aktif tutun</b><br />
Bulmacalar, zeka oyunları, zeka soruları ve hafıza teknikleri beyni aktif tutar. Ama yorulduğunuzda beyninizi zorlamayın. Her gün okuyacağınız 20 sayfalık bir kitap, yemeklerinizde kullanacağınız baharatlar (Özellikle zerdeçal, safran, tarçın) beynin aktif kalmasına yardımcı olur. Her gün, her alanda yeni tatlar almaya çalışın.<br />
<br />
<b>7) Kendi kontrolünüzü kendiniz yapın</b><br />
Özellikle duşta ve duş aldıktan sonra vücudu kontrol etmek, yeni yumruları, ben'leri tespit etmekte yararlıdır. Meme kanserini ve yeni çıkan, şekil değiştiren nevüsleri (Ben'leri) erken tespit etmek çok önemlidir. <br />
<br />
<b>8) Temiz kalın</b><br />
Vücudunuzun temiz kalmasına özen gösterin. Haftada en az 2 kez ya da 3 günde bir kez banyo yapın. Sabun, lif ve şampuan gibi temizlik araçlarını kullanın ve vücudunuzun her tarafını iyice ovun. Tuvalet temizliğine özen gösterin ve ellerinizi sık sık sabunla yıkayın. Birçok bulaşıcı hastalık ellerden yayılabilir, bunu sakın unutmayın. <br />
<br />
<b>9) Aşılanın</b><br />
Artık yetişkinlerin de bir aşı takvimi var. Korunabileceğimiz aşısı olan hastalıklardan korunmalıyız. Her yıl ölümlere yol açan, iş gücümüzü etkileyen mevsimsel gribe karşı mutlaka aşı olmalıyız. Kronik hastalıkları olanlara pnömoni aşısı, zona aşısı öneriliyor. Her 10 yılda bir tetanoz aşısı olmak gerekir. Rahim ağzı kanserinden korunmada kız çocukları başta olmak üzere tüm çocuklara HPV aşısı yaptırılmalıdır. <br />
<br />
<b>10) Stresle başa çıkmayı öğrenin</b><br />
Stresle baş etmenin sağlıklı yollarını bulun, Çünkü stres hormonları bağışıklık sistemine zarar verir. Yoga, müzik dinlemek, yürüyüş yapmak, düzenli gülmek ve masaj gibi yöntemlerle stresle mücadele ederek bağışıklık sisteminizi destekleyebilirsiniz. Sosyal ilişkilerin iyi olması, kişinin sevdikleriyle birlikte olması, kucaklaşmalar, stres ve gerilimi azaltır. Kucaklaşma ile kişi yalnızlık ve korkularını yener, sevildiğini hisseder. Mutlu olmak stresle başa çıkmada önemlidir. <br />
<br />VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-4866269890964592722020-06-10T18:43:00.001+03:002020-06-10T18:43:15.936+03:00İnsan doğanın bir parçası olduğunu hatırlamalı<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXKM50t2c_V_g4ehHk9Og29FbbcqDt5f4qfz6_2YHjiaviwuykXVUZFS9-j3KbUlxfI8HOepmPA2RDZADr0DdH8zsJrj1QzlObhmEZ8gFbSpsuONfG1mAehd5j4mO1vYE6DUBOnZtQbXRJ/s1600/1586330975_g__rsel4.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXKM50t2c_V_g4ehHk9Og29FbbcqDt5f4qfz6_2YHjiaviwuykXVUZFS9-j3KbUlxfI8HOepmPA2RDZADr0DdH8zsJrj1QzlObhmEZ8gFbSpsuONfG1mAehd5j4mO1vYE6DUBOnZtQbXRJ/s1600/1586330975_g__rsel4.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Dünya Sağlık Örgütü'nün pandemi ilanıyla tüm dünyayı alarm konumuna getiren koronavirüs, ülkemizde de etkisini artırarak sürüyor. </b><br /> <br /> İnsanlara Wuhan kentinde bulunan bir canlı hayvan pazarından bulaştığı bilinen virüsün, bir tür karıncayiyen olan pangolin kaynaklı olduğu öne sürülüyor. SARS-COV-2 olarak adlandırılan virüsün asıl taşıyıcılarıysa yarasalar. Koronavirüsün yarasalardan, pangolinlere, canlı hayvan pazarında satılan pangolinlerdense insanlara bulaştığı düşünülüyor. Her iki türün de normal şartlar altında birbirleriyle yakınlaşmaması gerekirken insan eliyle bozulan doğal denge gelecekte yaşanacaklar hakkında bizlere fikir veriyor.<br /> <br /> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDApPihZRDPFUqpB0_SdtDDkp0EKEmKpcS6HHEgtDi4UTwjRznOTU8P_H64qotTwHicqJPm9U815QyWa1TqPEl6i7Z9SnFm_FZ1SOdF_vnffqFsYTsjff8oCvJ2wzjZUFljK5R9XjUP4sY/s1600/1586329525_g__rsel2.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDApPihZRDPFUqpB0_SdtDDkp0EKEmKpcS6HHEgtDi4UTwjRznOTU8P_H64qotTwHicqJPm9U815QyWa1TqPEl6i7Z9SnFm_FZ1SOdF_vnffqFsYTsjff8oCvJ2wzjZUFljK5R9XjUP4sY/s1600/1586329525_g__rsel2.jpg" /></a>Küresel Isınma ile mücadelede ön saflarda yer alan dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC'nin Türkiye CEO'su Kadir Örücü, "Karbon salınımını artırarak daha önce hiç etkileşimde bulunmamış canlıları bir araya getirdik. Dünya'nın milyonlarca yıl içerisinde yarattığı dengeyi son 100 yılda zedeledik. Bugün yaşananlardan ders çıkartarak tüketim alışkanlıklarımızı değiştirebilir, dünyayı kurtarabiliriz" ifadelerini kullandı.<br /> <br /> Tüm dünyayı etkileyen koronavirüs, yüksek yayılım oranlarıyla ülkeleri paniğe sürüklüyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre yarasalarda bulunduğu bilinen koronavirüslerin, nasıl bir dönüşüm geçirerek insanlara bulaştığı ise halen gizemini koruyor.<br /> <br /> Yaşam alanları tehlike altına giren yarasaların, insanların yaşadığı alanlara daha fazla yakınlaştığı biliniyor. Yarasaların canlı hayvan pazarında ya da yerlerinden edildikleri için pangolinlerin yaşam alanında bu canlılarla temas ettiği düşünülüyor. Yarasalardan, pangolinlere geçen koronavirüsün, canlı hayvan pazarındaki temas nedeniyle Wuhan kentinde yaşayan ilk hastaya (patient zero) bulaştığı bilim insanlarının teorileri arasında yer alıyor.<br /> <br /> <b>'DOĞAL YAŞAM ALANLARI TAHRİP EDİLİYOR'</b><br /> <br /> Küresel Isınmaya karşı mücadelede ön saflarda yer alan dünyanın en büyük alternatif yakıt sistemleri üreticisi BRC'nin Türkiye CEO'su Kadir Örücü, "Domuz gribi, SARS ve bugünkü SARS-COV-2 salgınlarını yaşamamız tesadüfi değil. Başta Asya, Güney Amerika ve Afrika kıtalarında tahrip edilen doğal yaşam alanları daha önce insanla etkileşime geçmemiş pek çok türün insanla iç içe geçmesini sağladı. Tarım arazisi açma gayesiyle yok edilen ormanlar hem egzotik türlerin insanla etkileşimine hem de Küresel Isınmanın artmasına neden oluyor.<br /> <br /> Küresel karbon salınımının Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre son beş yılda atılan tüm adımlara rağmen artışı azaltılamazsa, küresel ısınmanın 2030-2052 yılları arasında kritik 1,5 derece sınırını geçeceği tahmin ediliyor. 1,5 derece sınırı sürdürülebilir yaşam ve kalkınma için çok önemli. Küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırmak ekolojik sistemler ve kalıcı yaşam alanları üzerinde bir çok olumsuz kalıcı etkinin önlenmesi demek" ifadelerini kullandı.<br /> <br /> <b>'DÜNYAYI KURTARMAK BİZİM ELİMİZDE'</b><br /> <br /> Bugün yaşananlardan ders almamız gerektiğini vurgulayan Kadir Örücü, "Dünya'nın milyonlarca yıl içerisinde yarattığı dengeyi 100 yılda zedeledik. Yaşananlardan ders çıkararak Dünyamızın yaralarını sarmaya bugün başlayabiliriz. Karbon salınımı yüksek dizel ve benzinli araçların yerine çok daha çevreci LPG-CNG yakıtlı araçları tercih edebiliriz.<br /> <br /> <div style="clear: both; text-align: center;"> <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSaWC2Q5nSjBtRt1nuY6FZHWJjA1unX1yUJqbR7QDITMowvyMI0YrbbBR0vj2mxLat-QZUZkVhfHtVpy7U80PaHbdiB4KZXkpAxfs8mD8icaHkcCKVRf3yxRlzVhftosYsgT0BAqqPS0iv/s1600/1586329527_g__rsel3.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSaWC2Q5nSjBtRt1nuY6FZHWJjA1unX1yUJqbR7QDITMowvyMI0YrbbBR0vj2mxLat-QZUZkVhfHtVpy7U80PaHbdiB4KZXkpAxfs8mD8icaHkcCKVRf3yxRlzVhftosYsgT0BAqqPS0iv/s1600/1586329527_g__rsel3.jpg" /></a></div> Enerji üretimimizi insan sağlığını doğrudan etkileyen ve Küresel Isınmanın ana tetikleyicilerinden biri olan kömür yerine yenilenebilir kaynaklara yönlendirebiliriz. Bilinçsizce tüketimi durdurup, enerji tasarrufu sağlayabiliriz. İnsan doğanın bir parçası olduğunu hatırlamalı. Dünyayı kurtarmak bizim elimizde. Onun içinde yaşadığımızı bilerek, ona verdiğimiz zararın doğrudan bizi etkilediğini anlayarak hareket etmeliyiz" şeklinde konuştu.<br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-64172322501936292392020-06-10T18:42:00.001+03:002020-06-10T18:42:18.386+03:00Saç kırıklarını önlemek için<div style="margin: 0px;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU7htfqlXlycbGwklqtQzF5bQGDCNElRpi-K6v4xH-cFkgvu8GmJg7dvjD2Bm0MLeYXciCUuVRbp39gq-XxvrqQDWdLyXfCiL5Vk6fSO_o3QBaS3cgHVSPw-B9nvpP9gHYGNlXDG4WicR6/s1600/k%C4%B1r%C4%B1k+sa%C3%A7.jpeg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhU7htfqlXlycbGwklqtQzF5bQGDCNElRpi-K6v4xH-cFkgvu8GmJg7dvjD2Bm0MLeYXciCUuVRbp39gq-XxvrqQDWdLyXfCiL5Vk6fSO_o3QBaS3cgHVSPw-B9nvpP9gHYGNlXDG4WicR6/d/kırık+saç.jpeg" /></a><b><span class="Apple-style-span" style="color: #cc0000;">Sürekli göz önünde olan, havadan, tozdan ve yorgunluktan etkilenen saçlarınızdaki kırıkları azaltılabilmeniz için basit püf noktaları!</span></b></div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Saçımızın ne derece yıprandığına bağlı olarak günlük ve haftalık bakımlar uygulayabiliriz. Günlük bakımlarda saçın dayanıklılığını artıracak kremleri ve kondisyonerleri kullanmalıyız. Bu kremler saçımızın çevresinde koruyucu bir tabaka oluşturarak elastikiyeti artırır ve kırılmaları büyük oranda engeller.</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Haftada bir bitkisel yağlarla yapılan masajlar saçların beslenmesine yardımcı olur. Zeytinyağı, kayısı yağı ve susam yağı gibi yağlarla saçlarımızın yapısındaki dayanıklılığı artırır. Bu yağları akşamları masajla uyguladıktan sonra sabaha kadar kalması için saçımızı havluyla sararak yatabiliriz.</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Bazı şampuanlar doğal nemlendiriciler içerir. Bu nemlendiriciler saçın doğal dengesinin korumasına yardımcı olur. Vazelinli ürünlerden ve kolesterol içeren şampuanlardan kaçınmalıyız. Ayrıca saça şekil veren Köpük ve jöle gibi ürünler alkol içerdiğinden saçta kırık oluşumuna neden olur. Bu ürünlerin alkol içermeyenlerini tercih etmeye özen göstermeliyiz.</div><div style="margin: 0px;"><br />
</div><div style="margin: 0px;">Saç tipinize uygun şampuan seçmek ise oldukça önemlidir. Çünkü sık sık değiştirilen ürünler saçın doğal dengesini bozarak kırıkların artmasına neden olur. Saç derinizin nefes almasını sğalayacak ve yağ dengesini bozmayacak ürünler kullnmaya özen gösterin.</div><div style="margin: 0px;"><br /></div><div></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-71682772613278704822020-06-05T13:00:00.001+03:002020-06-05T13:09:35.985+03:00Diyet demeden zayıflamak<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjcO0ax5EPGI2rzUC5j6wU4-77ygXVbzIxfO97yAGHsO5fIB6qBXNomf5fFIanlgIWs-Ij3ut63u0Wp5WqpK0C9imwzErt4HU46qPawvVukyAhMecGsmsUPegXs7nuVK7n2lCe7B-EdY_D/s800/Diyet+demeden+zay%25C4%25B1flamak.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="Diyet demeden zayıflamak" border="0" data-original-height="534" data-original-width="800" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjcO0ax5EPGI2rzUC5j6wU4-77ygXVbzIxfO97yAGHsO5fIB6qBXNomf5fFIanlgIWs-Ij3ut63u0Wp5WqpK0C9imwzErt4HU46qPawvVukyAhMecGsmsUPegXs7nuVK7n2lCe7B-EdY_D/d/Diyet+demeden+zay%25C4%25B1flamak.png" title="Diyet demeden zayıflamak" /></a></div><div><br /></div><div><div><b>Beslenme konusunda ortaya çıkan son gelişme çok ilginç. Yapılan araştırmaya göre diyet kelimesinin ürkütücü bulunduğunu açıkladı.</b></div><div><br /></div><div><b>Pırasa ve maydonoz tüketin</b></div><div><br /></div><div>Collins’in daha keyifli formülleri var.Beslenme uzmanı Kellie Collins kilo verme ve daha enerjik bir hayat tarzına sahip olunması için yapılması gerekenleri "Sağlıklı Yaşam İçin 501 Öneri" isimli kitabında bir araya getirdi. Kitabında beslenme, diyet, egzersiz, lezzetli yemek tariflerine yer veren Collins, diyet kelimesini ürkütücü bulunduğunu belirtti.</div><div><br /></div><div>Collins, kitabının önsözünde "Diyet, kişinin ne yediği ve ne içtiğidir. Kastedilen kilo vermek veya yeni elbiseye sığma adına yapılan bir şey değildir" diyerek kilo verme hedefine ulaşmanın en güvenilir ve etkili yolunun sağlıklı yemek ve spor yapmak" olduğunu açıkladı. Collins, fasulyeye övgü yağdırdı ve “Fırında pişirilmiş fasulye ucuz ve pişirilmesi kolay bir yiyecek olmanın yanı sıra lift kaynağıdır. Kuru fasulye, sebze ve protein ihtiyacınızı karşılar, kilo da aldırmaz, yiyebildiğiniz kadar fasulye yiyin” dedi. İşte Collins'in gıdalar ve içecekler konusundaki tavsiyeleri:</div><div><br /></div><div><b>Ekmekleri çeşitlendirin</b></div><div><br /></div><div>Ekmek seçimlerinizi çeşitlendirin. Dilimli somun ekmeğin yanı sıra, değşiklik için çavdar ekmeğini zeytinli, cevizli ekmeği, zeytinyağlı beyaz ekmeği de tüketin. Bir çok ekmek çeşidi vardır. Bunlar arasında tam tahılardan ve kepekli undan yapılanlar, beyaz undan yapılanlara kıyasla daha iyi bir seçenektir.</div><div><br /></div><div><b>Mangal keyfiniz başladıysa</b></div><div><br /></div><div>Mangal yaparken, yiyeceklerinizi pişirmeden önce kömürlerin beyaza dönüşmüş olmasına dikkat edin. Etin tamamen piştiğine emin olun. Çiğ ve pişmiş etleri ayrı yerlerde muhafaza edin ve her biri için farklı kap ve aletler kullanın. Şişe geçirilmiş biber, soğan, mantar ve hellim peynirini mangalda kızartma, vejeteryanlar için iyi bir seçim olabilir.</div><div><br /></div><div><b>Kahvaltıda yulaf ezmesi</b></div><div><br /></div><div>Sütle birlikte kahvaltılık gevrekler en iyi ve ideal gıdalardandır. Ayrıca bir öğün ekmeğin yerini de tutarlar. Günün herhangi bir saatinde ama özellikle kahvaltıda tüketilen lif zengini gevrekler sizi tok tutacak, enerjinize enerji katacaktır. Birçok kahvaltı besin değeri, vitamin ve minarellerle takviye edilerek artırılmıştır. Şekerli gevreklerden uzak durun. Kahvaltıda yulaf ezmesi yiyin. Lezzet katması ve daha sağlıklı olması için içine kurutulmuş meyve, bal, fındık ve çekirdek ekleyin. Daha fazla krema tadı vermesi için içeceklerinize yulaf ekleyin. Yulafı geceden süte yatırın, ertesi sabah meyve ve yoğurtla birlikte tüketin.</div><div><br /></div><div><b>Maydanozu baş tacı yapın</b></div><div><br /></div><div>Çorbalarda salatalarda, etli ve sebzeli yemeklerde taze maydanoz kullanın. Yatıştırıcı ve nefes tazeleyici özelliklerinden yararlanmak için suyunu için. Maydanoz aynı zamanda böbreği ve tiroit fonksiyonelliğini kuvvetlendirir. Sindirime yardımcı olur. Yani maydanoza yemek tabaklarınızı süsleyen bir bitki olarak değil, başlı başına bir besin kaynağı gözüyle bakın.</div><div> </div><div><b>Pırasayı baş tacı edim</b></div><div><br /></div><div>Çocuklarınıza farklı türlerde sebze yedirmekte zorlanıyorsanız güzelce doğranmış veya rendelenmiş havuç ve kabak gibi sebzeleri güvence, makarna sosuna, köfteye veya musakkaya ekleyin. Çocuklarınız sebze yediklerinin farkında bile olmayacaklardır. Ayrıca yabani havuç ve karnabaharı ezip az yağlı rendelenmiş çedar peyniriyle birlikte patatese ekleyebilirsiniz.</div><div><br /></div><div><b>İlle de kızartma diyorsanız...</b></div><div><br /></div><div>Mümkün olduğunca ızgarayı tercih edin ve ağır kızartmalardan kaçının. Yemeğiniz, mutlaka kızartmak zorundaysanız, zeytinyağı kullanın. Zeytinyağı yüksek ısıya tereyağına kıyasla daha dayanıklıdır. Tereyağı sağlığa zararlı doymuş yağ içerdiğinden ve yüksek ısı derecelerinde besin değerlerini kaybettiğinden yemeklerinizin tadını etkileyebilir.</div><div><br /></div><div><b>İnsan gıdası konusunda Şeref belgeli</b></div><div><br /></div><div>Kellie Collins, Coleraine Ulster Üniversitesi’nde insan gıdası üzerine eğitim yaptı. 2001 yılında endüstriyel çalışmalar diplomasıyla ‘İnsan Gıdası’ konusunda şeref belgesi aldı. Kellie Collins daha sonra İrlanda’da Royal College of Surgeons’ta Klinik Farmakoloji mastırı yaptı. Özel hastalarını tedavi ettiği gibi, İrlanda futbol takımlarına ve profesyonel boksörlere gıda konusunda danışmanlık yaptı.</div></div><div><br /></div>VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-15497820730167153642020-06-05T12:54:00.001+03:002020-06-05T12:55:02.125+03:00Akraba evliliği, epilepsi riskini 40 kat artırıyor<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_dzhxXK4HDwOrge5doDSkACK00Q9VBCrb87qQEc13hPxSWpQfayfdQIrhfL62AVEKQ9A-N_td7aK3O51WIEySd84tI8TogsJl5YHOTzpokKtelP8brol5wirONUIbtFfvJCKBDQpjtF4N/s1600/Akraba+evlili%25C4%259Fi%252C+epilepsi+riskini+40+kat+art%25C4%25B1r%25C4%25B1yor.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_dzhxXK4HDwOrge5doDSkACK00Q9VBCrb87qQEc13hPxSWpQfayfdQIrhfL62AVEKQ9A-N_td7aK3O51WIEySd84tI8TogsJl5YHOTzpokKtelP8brol5wirONUIbtFfvJCKBDQpjtF4N/s1600/Akraba+evlili%25C4%259Fi%252C+epilepsi+riskini+40+kat+art%25C4%25B1r%25C4%25B1yor.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Beyindeki ritim bozukluğu olarak tanımlanan epilepsinin, her yaşta ortaya çıkabildiğini hatırlatan Yeditepe Üniversitesi Rektörü ve Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, akraba evliliklerinin epilepsi riskini artırdığını söyledi. </b><br /> <br /> Türkiye'de yaptıkları bir araştırmaya dayanarak verdiği bilgilere göre, epilepsinin, akraba evliliği yapan bireylerde 40 kat daha fazla görüldüğünü belirtti.<br /> <br /> Beyinde elektriksel aktivitenin bozulmasıyla birlikte belli nöbet ataklarıyla görülen epilepsi yılda 100 bin kişiden 50'sini etkiliyor. Bu oranın, doğum sırasındaki zorluklar ya da tedavi edilmesi gereken hastalıklardaki gecikmeler nedeniyle, gelişmemiş ülkelerde 80 ila 100'e kadar çıkabildiğini ifade eden Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, Epilepsi Farkındalık Günü dolayısıyla önemli açıklamalarda bulundu.<br /> <br /> <b>İLK 5 YAŞA VE 40 YAŞ SONRASINA DİKKAT!</b><br /> <br /> Hastalığın her yaşta ortaya çıkabildiği gibi, ilk 5 yaş içinde görülme oranının daha sık olduğunu belirten Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, "10 yaşına kadar belli bir oranda gözlenir. 10-40 yaş arasında daha az rastlanır. 40'lı yaşlardan sonra ise, damar ve beyin hastalıklarının görülme sıklığına paralel olarak epilepsi görülme sıklığı da artar" diye konuştu.<br /> <br /> <b>AKRABA EVLİLİĞİ RİSKİ ARTIRIYOR</b><br /> <br /> Akraba evliliğinin hastalık riskini 40 kat artırdığını belirten Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, konuyla ilgili gerçekleştirdikleri araştırmaya dayanarak şu bilgileri verdi:<br /> <br /> "Epilepside genetik bir yatkınlık olabiliyor. Ancak bugün itibariyle tanımlanmış, genetik tanısı konmuş çok az bir grup epilepsi hastalığı var. Özellikle akraba evliliklerinin görülme oranını artırdığını biliyoruz. Geçmiş yıllarda Türkiye'de yaptığımız bir araştırmada, akraba evlilikleri olan 7 aileden yaklaşık 2000 kişilik bir grubu inceledik. Araştırmamızın sonucunda, epilepsi hastalığının akraba evliliği yapanlarda, yapmayanlara göre 40 kat fazla olduğunu gördük. Çünkü genetik olarak yatkınlığı olan kişilerde hastalık ortaya çıkmayabiliyor. Ancak akraba evliliği yapan çiftlerde genlerin bir araya gelmesiyle hastalık görülebiliyor. Bununla birlikte ülkemizde son yıllarda akraba evliliklerinin azalması nedeniyle bununla ilgili olan epilepsilerin oranında azalma olabilir."<br /> <br /> <b>"GENETİK ETKİ"</b><br /> <br /> Yapılan ayrıntılı genetik çalışmalarda da belirli bir gen tespit edilmediğini ifade eden Yeditepe Üniversitesi Rektörü ve Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, "Epilepsinin özellikle tanımlanmış bir geni olmadığını ancak genlerden etkilendiğini biliyoruz. Bazı epilepsilerde yaşa, epilepsi tipine, EEG özelliklerine göre değişmekle birlikte, tanımlanmış bazı genler bulunuyor. Yani, hangi gende nasıl bir bozukluk sonucu oluştuğu bilinen epilepsi tipleri var. Ancak bunlar toplam epilepsi hastalarının yüzde 1'inin bile altındadır. Bunun dışındaki epilepsilerde belirli bir gen tespit edilmemiştir. Ancak genetik yapımızın, hastalıklara yakalanmamızda ya da onlara eğilim göstermemizde etkin olduğu biliniyor." diye konuştu.<br /> <br /> <b>"AŞIRI UYKUSUZLUK NÖBETLERİ TETİKLİYOR"</b><br /> <br /> Epilepsiyi beyindeki bir ritim bozukluğu olarak ifade eden Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, bu bozukluğun çocukluktan ileri yaşlara kadar her zaman ortaya çıkabileceğini hatırlatarak sözlerine şöyle devam etti: "Hastalığın belirtileri, ortaya çıktığı yaşa göre değişebilir. Bununla birlikte nöbetleri tetikleyen çevresel bazı etkenlerin olduğu biliniyor. Örneğin uyuşturucu kullanımı nöbetleri tetikliyor. Ayrıca, aşırı uykusuzluk, stres, alkol ve bazı ilaçların nöbetleri tetiklediğini biliyoruz. Vücuda kimyasal olarak etkisi olabilecek birçok şey nöbetleri tetikleyebilir."<br /> <br /> <b>ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN ALTINDA EPİLEPSİ YATABİLİR!</b><br /> <br /> Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların tanısında epilepsinin de değerlendirilmesi gerektiğini belirten Yeditepe Üniversitesi Hastaneleri Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, "Dışarıdan fark edilmeyen epilepsi nöbetleri, öğrenme güçlüğü ve bellek problemleri yaratabiliyor. Bu durumda, çocuğun okul başarısı düşüyor. İlişki kurmakta zorlanıyor. Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukları, psikolog ve nörologlar beraber değerlendirerek, epilepsiyi ayırt etmeye çalışırız. Öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ile gelen çocukları epilepsi tanısıyla tedavi ettiğimizde okul başarısı ve arkadaşlarıyla ilişkilerinin düzeldiğini; akranlarıyla aynı noktaya geldiklerini görüyoruz. " dedi.<br /> <br /> <b>"EPİLEPSİYİ, MİGREN GİBİ DÜŞÜNÜN"</b><br /> <br /> Epilepsi nöbetlerinin hastada depresyona neden olabileceğini belirten Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, bunun nedeninin çevreden görülecek tepkiler olduğunu ifade etti. Epilepsi hastalarının toplumdan dışlanma korkusu yaşadıklarını söyleyen Prof. Dr. Bingöl, kişinin bu durumu migren gibi görmesi gerektiğini belirterek hastalara şu tavsiyelerde bulundu:<br /> <br /> "Genelde bu kişiler akıl hastalığı ile eş değer tutulur, toplumda dışlanır. Bu durumda, depresyon, yalnızlık hastaların en önemli sorunu halini alır. Hayatında 3 kez nöbet geçirip de depresyondan çıkmayan hastalarımız var. Çünkü bir kez bu tanıyı alan kişiler kolay kolay üstlerinden atamazlar. Hastalık ilaçla tedavi edilse dahi, sadece ismi bile kişiyi depresyona itmeye yetebilir. Bu konuda en önemli uyarı noktası, kişinin tüm çevresinin bu durumu migren hastalığı gibi görüp, ilaçlarla kontrol altına alınacağını bilmesi ve hastaya destek olmasıdır. "<br /> <br /> <b>"HASTALARIN YÜZDE 70'İ İLAÇLA KONTROL EDİLEBİLİYOR"</b><br /> <br /> Hastaların yüzde 70'inin ilaçlarla tedavi edilebileceğini kaydeden Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, yüzde 15'lik grubu oluşturan hastalarda ise cerrahi ya da sinir stimülasyon yöntemlerini kullanarak nöbetlerin kontrol edilebildiğini anlattı. Cerrahi olan hastaların, daha sonra nöbet geçirme riskleri azaldığı için biraz daha şansı olduğunu belirten Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, "Cerrahi tedavi, ilaca cevap vermeyen yüzde 15'lik kısımda kullanılıyor. Nöbetler başladıktan sonra ne kadar erken zamanda tedavi değerlendirilir ve gerekiyorsa cerrahiye yönlendirilirse, sonrasındaki başarı, yani nöbetlerin tekrar etmeme durumu, o kadar iyi olabiliyor. Dolayısıyla hastaların iyi değerlendirilmesi ve hastaların doğru merkezlere yönlendirilmesi son derece önemlidir."<br /> <br /> <b>NÖBET GEÇİREN KİŞİYE NASIL YAKLAŞMALI?</b><br /> <br /> Nöbet geçiren bir kişiye nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl şu bilgileri verdi:<br /> <br /> "Burada bilinmesi gereken en temel nokta, bu nöbetin bir boşalım olduğu ve çok kısa süre içinde sonlanacağıdır. Bu boşalım sırasında hastanın beyninde ya da vücudunda kendiliğinden bir hasar oluşmaz. Ancak düşerek koluna ya da başını bir yere çarpması durumunda bir zarar oluşabilir. Genelde hastaların bu durumda nefes almadığı fark edilse de, beyinde oksijensiz kalmaları gibi bir durumları yoktur. Bu nedenle, nöbet sırasında vücudunda herhangi bir zarar oluşmayacak şekilde hastayı konumlandırmak, kafasını yana çevirmek ve tehlikelerden korumak yeterlidir. Nöbetler en fazla bir-iki dakika sürer. Ancak o anı yaşamak kolay olmadığı için hastaya çok daha uzunmuş gibi gelebilir. Nöbet sonrasında 15-20 dakika içinde hastanın bilincinin yerine gelmesi gerekir. Eğer hasta kendine gelmiyorsa hastaneye götürmek gerekir. Ancak özellikle altının çizilmesi gereken nokta, nöbet sırasında sakin olup, beklemek gerektiğidir."<br /> <br /> <b>"ZAYIFLAMA AMAÇLI KETOJENİK DİYETİN TEDAVİDE YERİ YOK"</b><br /> <br /> Epilepsi tedavisinde beslenmenin de önemli olduğunu belirten Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Aykut Bingöl, son yıllarda popüler olan ketojenik diyet hakkında ise şunları söyledi:<br /> <br /> "Öncelikle kişinin aç kalmaması gerekiyor. Öğün atlamak, aç kalmak ve kan şekerinin düşmesi nöbetleri tetikliyor. Ketojenik diyet, ilaçla tedavide zorlandığımızda ve özellikle çocuklarda kullandığımız bir yöntem. Bu tedavi yöntemini, hastayı hastanede yatırarak uygularız. Katkı maddesi olan yiyeceklerden uzak durmak bizim önerdiğimiz bir durumdur. Ama özellikle zayıflamak amacıyla kullanılan ketojenik diyetin epilepsi tedavisinde yeri yoktur."<br /><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-4102887959900131399.post-75735907483573435432020-06-05T12:53:00.002+03:002020-06-05T12:53:52.429+03:00Her dört kadından biri idrar kaçırıyor<div dir="ltr"><div class="gmail_default" style="font-family: arial, helvetica, sans-serif;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQNU6FayLotlY3KDEaNh0Liyo5UqHyrl4YOoo9kXP809ZMkPR4QEUjBljXl9xDzQQww1Etycg4Lfp81RHLRR0c72_sVqYT_j3COcy73eOs_pevEvhvmlIfkM9GPF6wUppvE-G_dvWF9I50/s1600/Otuz+ya%25C5%259F%25C4%25B1n+%25C3%25BCzerindeki+her+d%25C3%25B6rt+kad%25C4%25B1ndan+biri+idrar+ka%25C3%25A7%25C4%25B1r%25C4%25B1yor.jpg" style="clear: left; display: inline !important; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiQNU6FayLotlY3KDEaNh0Liyo5UqHyrl4YOoo9kXP809ZMkPR4QEUjBljXl9xDzQQww1Etycg4Lfp81RHLRR0c72_sVqYT_j3COcy73eOs_pevEvhvmlIfkM9GPF6wUppvE-G_dvWF9I50/s1600/Otuz+ya%25C5%259F%25C4%25B1n+%25C3%25BCzerindeki+her+d%25C3%25B6rt+kad%25C4%25B1ndan+biri+idrar+ka%25C3%25A7%25C4%25B1r%25C4%25B1yor.jpg" /></a></div><div class="gmail_quote"><b><br /></b></div><div class="gmail_quote"><b>Yapılan araştırmalara göre 30 yaşın üzerindeki her 4 kadından 1'i idrar kaçırmadan şikayet ediyor. </b><br /> <br /> Özellikle menopoz sonrası dönemdeki kadınlarda, çok doğum yapmış kadınlarda ve aşırı kilolu kadınlarda görülebilen bu sağlık sorunu hakkında Üroloji Uzmanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman önemli açıklamalarda bulundu.<br /> <br /> <b>Kadınlarda idrar kaçırma problemi üç farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır;</b><br /> <b><br /></b> <b>1.Stres İnkontinans: </b>Öksürme, hapşırma, aniden ayağa kalkma, gülme, ağır bir şey kaldırma gibi, ani karın içi basınç arttığı durumlarda, damla damla ya da daha fazla idrar kaçırma şeklinde görülür. Beraberinde mesane veya rahim sarkması olabilir. Risk faktörleri, gebelik, çok sayıda doğum ve menopozdur.<br /> <b><br /></b> <b>2.Urge İnkontinans:</b> Aniden oluşan idrar yapma hissiyle idrarın kaçırılması durumudur. "İdrarı yetiştirememe" olarak da ifade edilir. Mesanede aniden ortaya çıkan istemsiz kasılmalar neticesinde meydana gelir. Kişi tuvalete yetişemeden idrar kaçırma oluşur. Bunun yarattığı sıkıntıyla kadın geceleri de dahil olmak üzere çok sık tuvalete gider.<br /> <br /> İdrar yolları enfeksiyonları, idrar yollarında taş, barsak problemleri, Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığı, inme ve multipl skleroz gibi hastalıklarda görülebildiği gibi, "aşırı aktif mesane" adı verilen durum da buna sebep olabilir.<br /> <b><br /></b> <b>3.Mikst İnkontinans: </b>Her iki idrar kaçırma tipi birlikte görülür.<br /> <br /> Kadınlarda idrar kaçırma problemi için alınacak önlemlerin başında yaşam tarzında yapılacak bazı küçük değişiklikler gelmektedir çünkü bu önlemleri alarak idrar kaçırma riskini azaltmak mümkündür.<br /> <br /> <b>İdrar kaçırma probleminden kurtulmak için bazı önemli tavsiyeler;</b><br /> <br /> <br /> <ul> <li>İdeal kiloda olmaya çalışın,</li> <li>Sigara kullanmayın, kullanılıyorsanız bırakın.</li> <li>Mesane uyarıcı etkisi olan yiyecek ve kafeinli içeceklerin tüketimini sınırlayın.</li> <li>Lifli gıdadan zengin bir beslenme şekli belirleyin, kabızlığı engellenmeye çalışın.</li> <li>Düzenli fiziksel aktivite yapın, egzersizi hayatınızın içine dahil edin.</li> <li>Özellikle gebelik döneminde olmak üzere, Kegel egzersizlerini günlük yaşamda uygulamaya çalışın.</li> <li>Düzenli sağlık kontrolü yaptırın.</li> </ul> <br /> <br /> <b>"İdrar Kaçırma Kâbusundan 20 Dakikada Kurtulmak Mümkün"</b><br /> <br /> Kadınlarda idrar kaçırmanın tedavisi hakkında da önemli noktalara vurgu yapan Üroloji Uzmanı Prof. Dr. M. İhsan Karaman; "Kadınlarda idrar kaçırma, ancak yaşayanın bilebileceği çok büyük bir sıkıntıdır. Doğurgan çağdaki kadınların dörtte biri, 50 yaşın üzerindeki kadınlarda ise her iki kadından biri idrar kaçırmaktadır. İşte böylesine önemli bir tıbbi sorun, bedensel sorun, aynı zaman sosyal sorun olan idrar kaçırmada vakit kaybetmeden bir üroloji uzmanına başvurursak yapılacak olan birtakım tetkikler sonrasında hastalık teşhis edilmektedir. Öncelikle birtakım ilaçlar verilmekte, sıkışma tipi kaçırmalar bu ilaçlarla kolaylıkla tedavi edilmektedir.<br /> <br /> Eğer ilaç tedavisi yerine ameliyata karar verilecek bir durum söz konusu ise, bugünkü tekniklerle yaklaşık 20 dakika süren ve aynı gün eve çıkılabilen bir ameliyat ile hastamızı idrar kaçırma sorunundan kurtarabiliyoruz. Üstelik hastanın vücudunda herhangi bir iz de kalmıyor. Düşünün, hayatı kâbusa çeviren bir sorun sadece 20 dakikada son bulacak, bu ne kadar büyük bir müjdedir. Bu sebeple idrar kaçırma problemi olan kadınların hiç vakit kaybetmeden bir üroloji uzmanına başvurmalarını tavsiye ederim." dedi.<br /></div><div class="gmail_quote"><br /></div></div> VEKA MEDYAhttp://www.blogger.com/profile/06983277197845408251noreply@blogger.com0